Suriye’de yaşanan savaş koşulları nedeniyle göçmen durumuna düşen milyonlarca insan ülkemizde ağırlanmaya devam ediyor.
Küçük yaşta bu travmatik deneyimi yaşayan çocukların durumunu araştıran ve çeşitli sorunlara ve önerilere yer veren
çalışmaları bu yazıda özetlemek istedim.
GİGM verilerine göre 05.01.2017 tarihi itibarıyla Suriyelilerin illere göre dağılımı;
İstanbul-442.204,
Şanlıurfa-406.212,
Hatay-379.264,
Gaziantep-317.989,
Adana-149.668,
Mersin-140.175,
Kilis-122.539,
Bursa-100.194
Teoman Akpınar tarafından Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi'nde (Akpınar,
2017: 03 (03), yayımlanan ”Türkiye’deki Suriyeli Mülteci Çocukların ve Kadınların Sosyal Politika Bağlamında Yaşadıkları Sorunlar”
isimli çalışmada belirtildiğine göre, Türkiye’de kamplarda yaşayan Suriyeli oranı % 9’dur.
255.644 kişi kamplarda yaşamını devam ettirmektedir. Öte yandan, Suriyeli düzensiz göçmenlerin büyük bir çoğunluğu (%91)
kamp (barınma merkezleri) dışında (2.711.505 kişi) yaşamaktadır. Gelen sığınmacıların % 53’ünden fazlası 18 yaş altındaki
çocuklardan oluşurken, % 75’ten fazlası da özel korumaya muhtaç çocuk ve kadınlardır. Her 100 Suriyeli kadının 21’i okuma-yazma
bilmemektedir. Suriyeli çocuk işçiliği tarım, ormancılık, hayvancılık, sanayi, madencilik, imalat,
inşaat, atık, sokak satıcılığı ve taşıt onarımı gibi iş kollarında yoğunlaşmaktadır.
2015-2016 eğitim döneminde eğitim almayan yaklaşık 525.000 civarında Suriyeli çocuk bulunmaktadır.
Göçmen, Mülteci, Sığınmacı Kavramları
Bulunduğu ülkeyi çoğu zaman ekonomik nedenler olmak üzere çeşitli nedenlerle kendi isteği ile terk ederek başka bir
ülkeye yasal yollardan giriş yaparak yasal olarak o ülkede yaşayan kişilere göçmen denir.
Herhangi bir nedenden dolayı can ve mal güvenliği tehlikede olan ve haksızlığa uğrayacağı kokusu
ile vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan, bulunduğu ülkenin korumasından yararlanamayan ve ülkesine dönmek
istemeyen kişiler mülteci olarak kabul edilmektedir.
Ülkesini terk ederek, mülteci olduğu iddiasıyla bir başka ülkeye sığınan fakat henüz mülteci olup olmadığı hakkında
yetkili merciler tarafından karar verilmemiş kimseler ise sığınmacı şeklinde ifade edilmektedir (Deniz, 2014:177,178).
Suriye’deki çatışmaların en fazla etkilediği konuların başında çocuk ve gençlerin eğitim süreçleri gelmektedir.
Olayların başladığı Mart 2011’den itibaren büyük oranda okulların kapanmaya başlamış olması nedeniyle,
Türkiye’ye gelmeden önce de Suriyeli çocuklar için eğitimsiz geçen bir zaman söz konusudur. Okula devam konusunda kamp içi
ve kamp dışına bakıldığında neredeyse birbirinin tam tersi oranlarla karşılaşılmaktadır. 6-11 yaş arası Suriyeli sığınmacı
çocukların kamp dışında yaşayanlarının çok azı okula devam etmektedir. Kamp dışındakilerin % 86’sı okula devam etmemekte,
ancak % 14’ü okula devam etmektedir. Kamplarda yaşayan 6-11 yaş arası çocukların yüzde 83’ü okula devam etmekte,
aksine % 17’si okula devam etmemektedir.
Çeşitli eğitim kurslarına katılan Suriyeli kadın ve erkek sığınmacıların oranlarına bakıldığında; en popüler eğitim kursu
“Kuran-ı Kerim Kursu” dur. Erkek sığınmacıların yaklaşık yüzde 40’ı ve kadın sığınmacıların yaklaşık yüzde 27’si bir Kur’an
kursuna katılmıştır. İkinci en popüler eğitim kursu “Türkçe Okuma-Yazma Eğitimi” dir. Erkek ve kadın sığınmacıların yaklaşık
yüzde 27’si Türkçe Okuma-Yazma Kursuna katılmıştır. Dahası, erkek sığınmacıların yüzde 9’u ve kadın sığınmacıların yüzde 18’i
biçki ve dikiş-nakış ile ilgili bir eğitim kursuna katılmıştır.
Suriyeli kadınların veya aile bireylerinin psikolojik desteğe ihtiyacı olup/olmadığı konusuna gelince;
kamp içi ve kamp dışı birlikte değerlendirildiğinde kadınların yüzde 52’si kendilerinin veya yakınlarının
psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu düşünmektedir. Diğer bir deyişle kadınların yarısından biraz fazlası, kendilerinin
veya yakınlarının psikolojik desteğe ihtiyaçları olduğunu belirtmişlerdir. Kamp içinde kendilerinin veya yakınlarının
psikolojik destek ihtiyacını belirten kadınların oranı yüzde 55 ve kamp dışında ise bu oran yüzde 49’dur.
Kadınlara ilişkin yaygın sorunlardan birisi olarak da erken evlilik, ikinci eş ve fuhuş olayları gündeme getirilmiştir.
Çoğunlukla medyadan takip edilen bu tarz olayların emniyet kayıtlarına da girdiği belirtilmiştir. Erken evliliğin göçmen
açısından kadını korumak ve kendi yaşamını da buradaki akrabaları aracılığıyla güvence altına alabilmek olarak ortaya
çıkabildiği belirlenmiştir. Özellikle para karşılığında kızını evlendiren ailelerin kendi ekonomik ihtiyaçları bağlamında
meseleye baktıklarına dikkat çekilmektedir (Mersin Üniversitesi, 2014: 56-57).
Suriyeli Çocuk İşçiler Sorunu
Suriyeli mülteciler geçimlerini sağlayabilmek için gündelik geçici işlerde çalışmaktadırlar.
Bu işler başlıca şunlardan oluşmaktadır: Mevsimlik tarım işçiliği, inşaat ve atık kağıt/plastik toplayıcılığı,
çiftlik işçisi gibi iş kollarıdır. Türkiye'de 3 çeşit en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği türü bulunmaktadır.
Bunlar; mevsimsel tarım işlerindeki, küçük ve orta boy işletmelerde (KOBİ) tehlikeli koşullardaki ve son
olarak sokaklardaki çocuk işçiliğidir. UNICEF verilerine göre; Türkiye’de en az 42.000 çocuğun sokaklarda yaşadığı
ya da çalıştığı tahmin edilmektedir; ancak gayri resmi rakamlar, Suriye’de yaşanan iç savaş nedeni ile Türkiye’ye
sığınmak zorunda kalan sığınmacı statüsündeki çocuklarla birlikte bu sayının 80 hatta 100 binlere kadar çıktığını ön görmektedir.
Bu çocukların büyük çoğunluğu, daha iyi yaşam standartları arayışı içinde şehirlere akın eden ve sosyal sınırlılıkları olan,
sosyo ekonomik düzeyi düşük göç etmiş ailelerden oluşmaktadır (Gülçubuk, 2012:79; Küçükali, 206:1348).
Suriye’deki savaşın en büyük mağduru olan mülteci çocuklar, eğitim hakkından mahrum bırakıldıkları için
ailelerinin yaşam mücadelesine ortak olmaktadır. Çocuklar kırsalda tarlalarda, bahçelerde, kentlerde
ise atölyelerde ve sokakta çalıştırılmaktadır. Diğer yandan yetişkinlerin iş bulamaması çocukları çalışmaya zorlayabilmektedir.
Antep, Kilis, Urfa, Antakya gibi sınır illerde, Suriyeli çocuk işçiler, trikotaj atölyelerinde, tekstil fabrikalarında,
kuru meyve fabrikalarında, ayakkabı imalat atölyelerinde ve araba tamirhanelerinde, tarım işçiliğinde, sokaklarda
kâğıt mendil, su satıcılığı gibi işlerde çalıştırılabilmektedir.
Suriyeli göçmenler ve Suriyeli çocuklar, artık kayıt
dışı ekonominin bir parçası olmuş ve bu alanın en ağır koşullarına mahkûm edilmiş durumdadır. Türkiye’de Suriyeli
mültecilerin çalışma izinleri sorununun tam olarak çözülmemesi sonucu, Suriyeli işverenlerin üretim yaptıkları
atölyelerin çoğunluğunda da çocuk işçiler yoğun olarak çalıştırılmaktadır. Yetişkin işçilerle birlikte olumsuz
koşullara sahip atölyelerde, günde 12-14 saat çalışan çocuk işçiler, genellikle yarı yarıya ücret almaktadır.
Erken yaştan itibaren kimyasallar ve ağır iş şartlarına maruz kalan çocukların bedenlerinde meslek hastalıkları
daha çabuk görülebilmektedir (Tarlan, 2016).
Sonuç
Türkiye’de kamp dışında yaşayan Suriyeli çocuk ve gençlerin yalnızca küçük bir kısmı eğitim alabilmektedir.
Savaş mağduru olan bu çocuklar “kayıp nesil” olarak da adlandırılmaktadır. Ancak, bu çocuklar kanaatimizce henüz kaybedilmiş
değildir. Alınacak eğitim ve destek önlemleri ile durum tersine çevrilebilir. Ayrıca, özellikle suriyeli çocuk, kadın,
genç ve tüm diğer Suriyeli mültecilerin acilen Türk Toplumu ile geniş anlamda entegrasyonuna ilişkin önlem ve yapılanmalara ihtiyaç vardır.
Başta Suriyeli öğrencilerin olduğu okullar olmak üzere tüm eğitim kurumlarında ve toplumda farkındalık eğitimleri verilmesi,
ön yargı, hoşgörüsüzlük ve çatışmaların önlenmesi, Türkiye toplumunun da bu yeni sürece adapte olmasını hızlandıracaktır.
Her düzeydeki Suriyeli öğrenci için burs olanakları geliştirilmelidir. Bu tür küçük destekler ile çocuk işçiliği, dilenciliği
ve erken evlilikler engellenebilir. Çocukların eğitime erişimi artırılabilir. Türkiye’deki Suriyelilere ilişkin daha fazla
bilimsel araştırmanın yapılması teşvik edilmelidir (Emin, 2016:24).
Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun kadın ve çocuk olduğu dikkate alınarak her türlü sömürü ve istismarın önüne
geçecek önlemler alınmalıdır. Sığınmacılara psikososyal destek hizmeti verilmelidir. Sığınmacıların topluma entegrasyonu
için belediye ve halk eğitim merkezi bünyesinde dil ve meslek kursları açılmalı, yaşamlarını idame ettirebilmeleri için
istihdam olanağı yaratılmalıdır. Çocukların eğitim konusuna Devlet ve sivil toplum kuruluşları ivedikle çözüm bulmalıdır.
Çocukların boş kalmalarının onları istirmara açık hale getireceği unutulmamalıdır. Çocuğun gidebileceği okulun uzakta olması
ve ailelerin çocuklarını uzaklara göndermekten çeşitli güvenlik endişeleri yüzünden çekinmeleri nedeniyle eğitime erişilememesinin
önüne geçilmelidir.
Erkek çocukların para kazanma ve aileye destek olması için çeşitli işlerde kullanılarak eğitimden uzaklaştırılması
engellenmelidir. İlgili tüm kamusal ve toplumsal kuruluşlarca toplumun duyarlılığını ve farkındalığını artıracak sosyal çalışmalar
yapılmalı, toplumda bir güvensizlik, tehdit algısı ve ayrımcılık duygusunun filizlenerek uç vermesine engel olunacak bir
çaba içine girilmelidir. Valilik, belediye ve sağlık kuruluşları bünyesinde tercüman istihdam edildiği danışma birimleri
oluşturulmalıdır.
Suriyeli Mülteci Çocukların Kültürel Uyum Sürecinde Okul Psikolojik Danışmanlarına Düşen Rol ve Sorumluluklar
Özellikle göçün yoğun olduğu Şanlıurfa, Mardin, Batman, Kilis, Gaziantep gibi güney doğu illerinde yaşayan Suriyeli
mültecilerin uyum sürecinin nispeten daha rahat olduğu görülmektedir. Suriyeli mültecilerin bölgede akrabalarının olması
(Apak, 2014; Deniz, Hülür ve Ekinci, 2016; Kaypak ve Bimay, 2016), dini inançlarını rahat yaşamaları (Apak, 2014), bölge halkı ile ilişki kurmakta zorlanmamaları (Apak, 2014), ayrımcılığa maruz kalmamaları (Apak, 2014), yabancılık duygusu yaşamamaları (Kaya, 2015) ve genel olarak beklentilerinin karşılanmış olması (Apak, 2015) bu durumun temel nedenleri olarak görülmektedir. Bölge dışında İstanbul gibi şehirlerde yaşayan Suriyeli mültecilerin ise eğitimden, barınmaya, çalışma haklarından, kamu hizmetlerine erişime kadar bir takım ciddi sıkıntılar yaşadıkları görülmektedir (Suriye’den İstanbul’a Gelen Sığınmacıları İzleme Platformu, 2013). Suriyeli mültecilerin yaşadıkları en temel sorunların başında dil problemi gelmektedir (Apak, 2014, 2015, Buz, 2008; Deniz, Hülür ve Ekinci, 2016; Karasu, 2016). İşsizlik ve niteliksiz işlerde çalışma (Apak, 2014; Deniz, Hülür ve Ekinci, 2016; Karasu, 2016), sosyal dışlanma, barınma, beslenme ve çocukların okula gitmemesi de diğer sorunlar arasında yer almaktadır (Karasu, 2016, Suriye’den İstanbul’a Gelen Sığınmacıları İzleme Platformu, 2013).
Mercan ve Bütün’ün (2016) okul öncesi eğitim kurumlarındaki Suriyeli mülteci çocukların karşılaştıkları sorunları
inceledikleri çalışmada, temel ihtiyaçlarının karşılanması noktasında sorun yaşayan mülteci çocukların sınıf ortamında
daha çok dışlandığı, ailelerin sığınmacı çocuklarla, çocuklarının aynı ortamda olmalarından rahatsız oldukları ve öğretmenlerin
de Suriyeli çocukları tam olarak kendi öğrencileri gibi benimsemedikleri görülmüştür. Öğretmen adaylarıyla yapılan bir iki
çalışmada da aşırı nüfusa sahip olmaları, çevreyi kirletmeleri, dilencilik yapmaları, Türkiye’ye yük oldukları ve ülkenin
huzurunu bozduklarını düşünmeleri gibi nedenlerle öğretmen adaylarının Suriyeli mültecilere yönelik olumsuz bir tutum içinde
olduğu saptanmıştır (Kara, Yiğit ve Ağırman, 2016; Topkaya ve Akdağ, 2016). Hatta öğretmen adaylarının % 55.5’nin Suriyeli
mülteciler ile aynı mahallede yaşamak istememeleri Topkaya ve Akdağ’ın (2016) araştırmasının çarpıcı sonuçlarında biridir.
Geleceğin öğretmenlerinin de olumsuz bir tutum içinde olması, mülteci çocukların okullara uyumunu zorlaştırabilecek bir durum
ile karşı karşıya kalabileceğinin bir işareti olarak ele alınmalıdır.
Suriyeli sığınmacılara karşı olumsuza dönen tutumda algıların da bir payı olduğu düşünülmektedir. Suriyelilerin hırsızlık,
fuhuş, gasp, kamu malına zarar verme gibi suçlarla oldukça yaygın bir şekilde ilişkilendirilmelerine rağmen (Karasu, 2016)
Suriyelilerin suça karışma oranlarının yerel halkın suç oranlarından çok daha düşük olduğu görülmektedir (Erdoğan, 2015).
Mültecilerle ilgili yaşanan bir diğer sorun ise, genç yaştaki bekâr ve dul kadınların varlığıdır. Bu durum, yerel halk
arasında boşanma oranlarının artabileceği endişelerini doğurmakta; aile içi çatışmalara ve ahlaksal kaygılara neden olabilmektedir
(Kaypak ve Bimay, 2016). Özellikle bölgede yaşayan kadınların Suriyeli mülteci kadınları evlilikleri açısından bir tehdit olarak
algıladığı ve depresyona varan sorunlar yaşadıkları saptanmıştır (Erdoğan, 2015).
Psikolojik danışmanlar mülteci çocukların yaşadıkları sorunları belirlemek, bunları üst yönetimlerle paylaşmak,
mülteci çocukların sesi olmak, kamuoyunu bilgilendirmek, var olan sistemlere etki etmek için çalışmalıdır.
Hak savunuculuğu yeterlikleri psikolojik danışmanlara çerçeve sunacak temel bir kaynak niteliğindedir
(ACA Advocacy Competencies, 2003). Empati, güvence ve hak savunuculuğunun mültecilerde iyileşme sürecinin temel öğeleri
(Potttie, ve diğ., 2011) olduğu göz önünde bulundurulduğunda, okul psikolojik danışmanlarının Suriyeli mülteci çocuklar
adına hak savunucu rolünü üstlenmesi de kaçınılmaz görülmektedir.
GÖÇ VE EĞİTİM İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME: SURİYELİ ÇOCUKLARIN EĞİTİM
GEREKSİNİMİ VE OKULLAŞMA SÜREÇLERİNDE KARŞILAŞTIKLARI GÜÇLÜKLER
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research
Cilt: 10 Sayı: 54 Yıl: 2017
Tahir Emre GENCER
Hem veliler hem de yetkililerle yapılan görüşmelerde, çocukların okullaşamamasının ardında birbiri
ile iç içe geçmiş ve birbirlerini doğrudan etkileyen pek çok nedenin olduğu saptanmıştır (Seta & Theirwold,
2017: 30).
Finansman Sorunu: Eğitimde en önemli projelerden biri Avrupa Birliği (AB) ile geri kabul anlaşması
kapsamında yürütülen 500 milyon avro bütçeye sahip PICTES’tir (Promoting Integration of Syrian Children
to Turkish Education System). Projede 300 milyon avro Suriyelilerin eğitiminde kaliteye yönelik çalışmalara,
200 milyon avro da okul inşaatları için ayrılmıştır. MEB temsilcilerine göre bu destek Türkiye’deki mevcut
okul ve derslik ihtiyacının sadece yüzde 10’unu karşılayabilmektedir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı,
Kızılay, UNICEF ve ECHO (Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım İşlemleri) iş birliğinde Suriyeli
öğrenciler için okula devam şartıyla yardım sistemi kurulmuştur. Bu kapsamda ilk ödeme dönemi okula
devam sağlayan 56 bin öğrenciye ödeme yapılmıştır. Suriyelilerin eğitiminin finansmanında yetkililer
tarafından dikkat çekilen en kaygı verici husus ise bu konudaki desteklerin ve projelerin kısa vadeli
planlanmış olmasıdır. Ancak Türkiye’nin bu konuda, daha uzun vadeli çalışmalara ve desteklere ihtiyacı
vardır (Seta & Theirwold, 2017: 12).
Eğitime Erişim ve Katılım Sorunu: Veri eksikliği, kamp dışı eğitim merkezine servis olmaması,
toplumsal cinsiyet ve kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi okullaşmayı engellemektedir.
Öğretmen Sorunu: Türkiye’deki Suriyeliler arasında ne kadar öğretmen, akademisyen, pedagog vb.
olduğu bilinmemektedir, eğitimli gruba erişilememektedir. Mesleği öğretmenlik olmayan kişilerin Arapça
bilmeleri nedeniyle eğitim vermeleri büyük bir dezavantaj yaratmaktadır.
Dil Sorunu: Suriyeli Türkmenlerin dışındaki Suriyeli aileler ve çocukları çoğu Türkiye’ye gelirken hiç
Türkçe bilmemektedirler. Hem kamp içinde hem de kamp dışında Suriyeli çocuklar ve yetişkinler için
Türkçe eğitimi verecek yeterli öğretmen ve öğretim materyalleri bulunmamaktadır. Öğretmenler, hem
Arapçayı bilmedikleri hem de yabancılara Türkçe eğitimi konusunda uzman olmadıkları için Suriyelilere
Türkçe dersi verme konusunda yeterli mesleki donanıma sahip değillerdir. Gerek kamplarda gerek kamp
dışında Arapça bilen idari personel, eğitimci, rehberlik uzmanı, doktor sayısının azlığı, iletişim konusunda
birtakım sorunlara neden olmaktadır (Human Rights Watch, 2015:18).
Koordinasyon Eksikliği: Kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları arasında koordinasyon eksikliği
hizmetlerin üretilmesinde ve verimliliğinde ciddi sorunlara neden olabilmektedir. GEM’ ler için uygun bina
tahsisi konusunda ciddi alt yapı ve fiziksel sorunlar yetersizlikler bulunmaktadır. Ayrıca merkezi ve yerel
yönetimler arasında, hizmet sunum biçimleri ve koordinasyon açısından eksiklikler görülmektedir.
Müfredat ve Öğretim Materyalleri, Fiziksel Altyapı Sorunları: Sınıf kapasitelerinin yetersiz olması, eğitim
öğretim materyallerinin ve teknolojik malzemelerin eksikliği, Öğrencilerin kırtasiye ve kitap
gereksinimlerinin karşılanamaması gibi sorunlar bulunmaktadır.
Yoksulluk ve Çocuk İşçiliği Sorunu: Maddi gereksinimi yüksek olan aileler, çocuklarının aile
ekonomisine katkı sunması için çocuklarını çalıştırabilmektedir. Çalışma hayatına ilişkin güvencelerden
yoksun kalan anne ve babalar, emeklerinin karşılığı sayılabilecek adil bir gelir elde edemedikleri için,
çocuklarının getirdiği gelire muhtaç kalabilmektedirler. Bu durum çocuğun eğitim ortamından
uzaklaşmasına, devamsızlık yapmasına veya okul terki gibi pek çok soruna neden olabilmektedir. Bu grup
içerisinde çocuk dilenciliği oldukça yaygındır. Hatta okul içindeki çocukların müdür ve öğretmenlerinden
dilendiği ifade edilmektedir.
Toplumsal Kabul ve Uyum Sorunu: Bazı Suriyeli aileler, okulda zorbalığa maruz kalacağı ve Türkiyeli
sınıf arkadaşlarıyla kaynaşmakta zorluk çekeceğine dair endişelerle çocuklarını oturdukları yerlerdeki
devlet okullarına kaydettirmeyebilmektedirler. Akran ilişkilerindeki önyargı, dışlanma, ayrımcılık, şiddet
gibi olumsuz durumlar Suriyeli çocukları eğitim ortamlarından uzaklaştırabilmektedir.
Akran ilişkilerindeki önyargı, dışlanma, ayrımcılık, şiddet gibi olumsuz durumlar Suriyeli çocukları
eğitim ortamlarından uzaklaştırabilmektedir. Çocukların geleceğe hazırlanabilmesi ve toplumsal uyumkabul
noktalarında dışlanmamaları için fırsat eşitliği yaratılmalı ve sosyal adalet yaklaşımı çerçevesinde
planlamalar yapılmalıdır. Bu noktada Türkçeyi öğretebilecek programlar ve dil kursları yoğunlaştırılmalı,
Arapça ile Türkçe bilen kültüre duyarlı öğretmenlerin ve hizmet personellerinin istihdamı sağlanmalı, kız
öğrencilerinin okullaşmasını engelleyen (erken yaşta evlendirilme, kızları okula göndermeme gibi)
toplumsal cinsiyet rollerine karşın etkin politikalar geliştirilmelidir. Bununla birlikte sosyal yardımların kısır
döngüsünü ortadan kaldırabilmek ve sunulan hizmetlerin maliyetini azaltmak adına, Suriyeli vatandaşları
istihdam edebilecek iş kolları ve istihdam programları geliştirilmelidir. Bu noktada, hem Türk vatandaşı ile
Suriyeli vatandaşın karşı karşıya gelmeyeceği hem de ucuz iş gücüne ve emek sömürüsüne karşın mücadele verilebilmesi için istihdam piyasasının denetimi de yapılmalıdır. Bir diğer önemli nokta ise Suriyeliler ile
ilgili yapılacak çalışmalarda, merkezi ve yerel yönetimler arasında, hizmet sunum biçimleri ve koordinasyon
açısından uyuşmazlıkların ve eksikliklerin giderilme gerekliliğidir.
Ayrıca, uyum ve kabul süreçlerindeki etkileşimin iki taraflı bir değişime neden olduğunu
unutmamak gerekmektedir. Bu nedenle, iki toplumun benzerlikleri ve farklılıkları arasındaki sınırlar, kritik
ve hassas bir öneme sahiptir. Bu noktada, Suriyeli çocuklar, gerek okul ortamlarında gerek okul dışında,
sosyal hizmet kapsamında birtakım profesyonel müdahale ve uygulamalara ihtiyaç duymaktadır. Bunlardan
bazıları:
Sosyal hizmetin kolaylaştırıcı, savunucu, harekete geçirici rolleri kapsamında, çocukların eğitim
haklarına ve çocuk haklarına erişimini sağlayıcı mekanizmalar geliştirilmeli ve desteklenmeli,
Ev ziyaretleri ve aile toplantıları yapılmalı,
Yeni topluma, yeni hayata, yeni okul ortamlarına ve yeni duruma adaptasyonun sağlanmasına
(değişim ajanı rolü kapsamında) destek olunmalı,
Uyum ve kabul süreçlerini kolaylaştırmak için (bağlantı kurucu rolü kapsamında) ilgili birimlerle
koordinasyon sağlanmalı,
Çocukların savaşın ve göçün travmatik süreçlerine maruz kalma ihtimalleri düşünülerek Suriyeli
çocuklara ve ailelerine psikososyal açıdan destek hizmetleri sunulmalı,
Psikolojik ve sosyal destek programları yanında rehabilite edici ve koruyucu programlar
geliştirilmeli,
Bütüncül sağlık hizmetlerine erişim noktalarında etkin hizmetler verilmeli,
Aile üyelerinin yeniden bir araya gelmeleri desteklenmeli ve gönüllülere, Türkçe öğrenme
konusunda imkanlar yaratılmalı,
Entegrasyon (uyum) ile asimilasyon arasındaki çizgiye dikkat edilmeli ve (savunucu rolü
kapsamında) Suriyeli çocukları asimile edebilecek risklere karşı önlemler alınmalı,
Suriyeli vatandaşların kültürlerine, ritüellerine ve yaşam biçimlerine duyarlı eğitim programlarının
oluşturulmasına katkı sunulmalı,
Suriyeli çocukları toplumla bütünleştirici, akran gruplarıyla kaynaştırıcı etkinlikler düzenlenmeli,
Akran gruplarıyla kaynaşmayı sağlayan (akran arabulucuğu kapsamında) ve ayrımcılık-dışlanma
durumlarına karşı (Etniğe, kültüre duyarlı; ayrımcılık ve baskı karşıtı uygulamalar çerçevesinde) koruyucuönleyici
programları temel alan çocuk odaklı programlar geliştirilmeli,
Çocuğun Eğitim Hakkı ve okullaşması kapsamında, ilgili kurumlarla koordineli biçimlerde
çalışmalar yürütülmeli,
Suriyeli çocuklara ve ailelerine, öncelikle acil gereksinimlerine yönelik, sonrasında ise çocuğun tüm
gereksinimleri doğrultusunda destek olunmalı, bu noktalarda gerekli kurumlar ile iletişim ve koordinasyon
sağlanmalı,
Erken yaşta evlilik, çocukların okullaşamama, okula devamsızlık, yoksulluk, çocuk işçiliği, dil
sorunu, adaptasyon gibi temel konularda okul, aile, toplum ve ilgili kurumlarla ile birlikte hareket edilmeli
ve bu konularda kapsayıcı-aktif hizmetler üretilmeli,
Müdahale, uygulama ve hizmet sunumları sonrasında izleme çalışmaları yapılmalıdır.
Ayrıntılı bilgiler için okuma önerileri:
TÜRKİYE’DE SURİYELİ ÇOCUKLARA YÖNELİK UYGULANAN EĞİTİM POLİTİKALARININ İNCELENMESİ: TESPİTLER, SORUNLAR VE ÖNERİLER Yasemin ÇELİK
Yüksek Lisans Tezi.
Ankara, 2018
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı
Kamu Yönetimi Bilim Dalı
Türkiye’de Yaşayan Suriyeli Çocukların Eğitim Sorunu ve Çözüm Önerileri Faik Tanrıkulu
Dr. | Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi
Liberal Düşünce Dergisi, Yıl: 22, Sayı: 86, Bahar 2017, ss. 127-144.
En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir...
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez
veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz.
Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.