|
Plitvice Jezera Parkı'nda 2 Gün
Hırvatistan’da Zagreb’e yaklaşık 120 km uzaklıkta olan Plitvice Jezera Milli Parkı Unesco’nun sahip çıktığı cennet parçalarından biri. Milli parka doğru yaklaştığımızda Türkiye’nin milli parklarında alışık olmadığımız bir kalabalıkla karşılaştık önce. Tur otobüslerinin, karavanların, sırt çantaları ya da Avrupa’nın her kesiminden arabalarıyla gelmiş olan turistlerin karışımı parkın otoparkında adeta bir panayır havası yaratmıştı. Konaklama bilgisi için hizmet veren odada, önündeki bilgisayardan apartların ve boş odaların fotoğraflarını gösteren İngilizce konuşabilen bir görevliyle karşılaştığımızda ise milli parkta konaklamak için yer bulabilir miyiz şeklindeki endişelerimizin ne kadar yersiz olduğunu fark ettik. Plitvice milli parkının içinde yer alan 3 otelde ya da parkın çevresinde yer alan apartlarda kalınabilir ve gecelik kalış fiyatları 20 avro ve 40 avro arasında değişmekte. Milli parkın içinde yer alan restoranlar hem her türlü damak zevkine uygun çeşitler sunması hem de uygun fiyatlarıyla misafirlerine keyifli bir akşam yemeği imkanı sunuyor.
Plitvice’ye vardığımızda gün bitmek üzereydi ve akşam saat dokuz olduğunda ise milli park bir sessizliğe bürünmüştü. Geceyi, vardığımızda park çevresinde panayır havası yaratan yüzlerce turistin nereye kaybolduğuna anlam veremeden geçirdik.
Ertesi sabah ise parkı gezebilmek için sabırsızlanıyorduk. Plitvice milli parkına girebilmek için yaklaşık 15 avro ödemeniz gerekiyor. Parka girdiğinizde ise parkı gezmek için çeşitli yollar izleyebilirsiniz. Bu farklı yolların hepsi detaylı olarak haritalarda gösteriliyor. 1-2 saatlik turlardan, 6-7 saatlik turlara kadar değişik yürüyüş alternatifleri sunuyor haritalar. 6-7 saatlik olan tur en fazla rağbet gören turlardan biri. Bu parkur ilk olarak trenlerle başlıyor, yeşillikler arasında yaklaşık 20 dakika süren bir yolculukla parkın en yüksek noktalarına doğru yol alıyorsunuz. Tren yolculuğundan ardından ise şelaleler, göller ve ağaçlar arasındaki yürüyüş başlıyor.
Suyun gücü karşısında bir kez daha hayrete kapılıyor ve etkileniyoruz. Yürüyüş şelaleler arasına kurulmuş köprülerle ve göl kenarındaki yollarla devam ediyor. Yürürken defalarca durup fotoğraf çekmek istiyoruz. Bu fotoğrafları sanki kış aylarında dört duvar arasında çalışırken bu şekilde güzel yerlerin varlığını kendimize hatırlatabilmek amacıyla yapıyoruz. Her şelalede durup ‘bu bir öncekinden daha büyük ve güzel’ diye düşünüyoruz. Yeşilin ve suyun bize eşlik ettiği yürüyüş yaklaşık 4 saat sürüyor. Tekne turuna geliyor sıra, tekne ile gölün bir ucundan diğer ucuna geçiyoruz. Varılan iskele ise 4 saatlik yürüyüş sırasında yorulan, acıkan, susayan insanların tüm ihtiyaçlarını giderebilecek özelliklere sahip yeşil bir alandan oluşuyor. Bu yeşil alanda insanlar güneşin tadını çıkarıyorlar adeta. Bu dinlenme molasından sonra ise yol yine aynı şekilde devam ediyor. Yolun sonunda ise kayaların arasına saklanmış Velici (büyük) şelale ile karşılaşıyoruz. Bu şelaleyi ise fotoğraf karesine sığdırmak neredeyse olanaksız. Bu şelaleyi gördüğümüzde ise yine aynı cümle çıkıyor dudaklarımızdan ve daha büyük bir şelale hayal edemiyoruz bile. Şelalenin etkisinden kurtulduğumuzda ise 7 saatlik yürüyüş son bulmuş oluyor. Bu 7 saatlik keyifli yürüyüş sonrasında bir önceki gece cevabını bulamadığımız “saat 21’de tüm insanlar neredeler?” sorusunun yanıtını bu gece bulmakta hiç zorlanmıyoruz ve erken bir saatte cennetin bu dünya üzerinde de var olduğunu düşünerek huzurlu bir uykuya dalıyoruz.
Aytül Karabekiroğlu
|
Bu sayfayı yazdırmak için burayı tıklayın