Ergenlerde sosyal anksiyete bozukluğu (sosyal fobi) hakkında neler söylenebilir?
Utangaçlık çok sık görülen bir duygudur. Hemen herkes yeni sosyal durumlarda belirli ölçülerde sosyal kaygı yaşayabilmektedir. Aslında kişinin yeni sosyal duruma ve olası tehditlere karşı gerekli tedbirleri alması açısından utangaçlık koruyucu bir özellik olarak da değerlendirilebilir. Neden bazı çocuklar diğerlerine göre daha utangaçtır? Utangaçlığın belirli bir kısmı öğrenilir. Aile çevresi ve kültürel normlar diğer çevrelere göre kişinin daha utangaç görülmesine yol açabilir. Örneğin Çinli çocuklar, İsveçlilere, ya da Amerikalılara göre daha az konuşkandırlar. Bazı aileler çocuklarını sosyal ilişkilerden daha uzak ve çekingen olmaları yönünde yönlendirir ve bu yönde ödüllendirebilirler. Öte yandan, utangaçlığın biyolojik ve mizaçla ilişkili yönleri üzerine bulgular günden güne artmaktadır. Diğer kişilik türlerine göre utangaçlığın daha fazla genetik özellik gösterdiği görülmüştür. Evlat edinilen çocuklarla yapılan çalışmalar da, biyolojik annenin çocuğun sosyal özellikleri açısından belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye’de yaşları 13 ile 17 arasında değişen 486 ergen ile yapılan bir çalışmada (Bayramkaya ve ark., 2005) kesme puanına göre bakıldığında sosyal fobi sıklığının %14.4 olduğu görülmüştür. Sosyal fobisi olan ergenlerde depresyon daha sıktır ve özgüven daha düşüktür. Kekemelik, tik veya basit fobisi olanlarda sosyal fobi puanı daha yüksek olarak tespit edilmiştir.
Sosyal fobi tanımadık insanlarla karşılaştığı ya da başkalarının gözünün önünde olabileceği toplumsal durumlarda bir eylemi gerçekleştirirken belirgin ve sürekli korku duymadır. Korkulan sosyal duruma maruz kalma aşırı bir kaygı meydana getirir, utanma korkusu vardır ve sıklıkla panik atak görülebilir. Toplum önünde konuşma, sosyal toplantılara katılma, toplum içinde gösteri yapma, yabancılarla konuşma ve hierarşik olarak üstte yer alan biriyle karşılaşma en sık görülen sosyal korkulardır. Çocuk ve ergenlerde kaygı oluşturan durumlardan kaçınma görülebilir ve bu durum süreğen bir sıkıntıya yol açabilir. Ayrıca çocuk ve ergenler korkularının mantıksız ya da yoğun olduğunun farkına varmayabilirler. Sosyal fobisi olan çocuk ve ergenler, başkalarının kendilerini aptal, garip, itici bulacağından ya da utanılacak aptalca bir şey yapacaklarından ya da söyleyeceklerinden korkarlar. Bedensel belirtiler sıktır.
Sosyal fobinin belirtileri şunlardır:
(1) Korku ve endişe duyacağı düşüncesi ile şu durumlardan uzak durmak:
Topluluk önünde konuşmak.
Bir işle uğraşırken seyredilmek.
Başkalarının önünde yemek yemek-içmek.
Hierarşik olarak üstte yer alan kişilerle temas etmek.
Misafir kabul etmek
Başkaları ile tartışmak
Toplulukta telefonla konuşmak.
Tanımadığı kişilerin gözlerinin içine bakmak,
İlgi odağı olmak.
Başkalarının önünde yazı yazmak.
(2) Yukarıdaki durumlarda şu belirtiler ortaya çıkabilir:
Çarpıntı
Titreme
Terleme
Kaslarda gerginlik
Midede rahatsızlık hissi
Göğüste sıkıntı hissi
Sıcak yada soğuk basması
Başta ağırlık hissi
Baş ağrısı
Çoğu kaygı bozukluğu gibi sosyal fobi de sıklıkla çocukluk çağında başlamaktadır. Son yıllarda yüksek görülme oranı ve işlevselliği belirgin düzeyde etkilemesi nedeniyle sosyal fobi daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Erken başlangıcı ve henüz bozukluk düzeyine gelmeden tespiti ile koruyucu yaklaşımın sağlanması mümkün olabilmektedir. Bu çocukların sosyal becerileri düzeyleri düşük olarak kalır, daha az arkadaş sahibi olurlar, belirgin olarak yalnızlık yaşayabilirler ve çok sayıda aktiviteden uzak dururlar. Bazı olgularda sosyal kaygı okul korkusuna neden olabilir. Yine bazı sosyal fobi olguları, sosyal kaygıları sonucu davranım sorunları, karşı gelme davranışı, alkol ve madde kullanımı gösterebilirler.
Mizaç ile SAB ilişkisini inceleyen kuramda ‘davranışsal ketlenme (inhibisyon)’ durumu vurgulanır. Bir mizaç özelliği olarak davranışsal ketlenme gösteren çocuklar küçük yaşlardan itibaren korktukları zaman ya da belirsizlik durumlarında daha çok kaçınma ve ihtiyatlı yaklaşımla tepki veren, sözel iletişimi kesen ve yakınlarının yanında olup onların desteğini almayı tercih eden bireylerdir. Öte yandan, sosyal fobide beyindeki ödül yolaklarında, sosyal etkileşimin ödüllendirici yönlerinden daha çok, riskli taraflarının ön plana çıkmasına neden olabilecek bir bilgi bütünleştirme eksikliği olabileceği öne sürülmüştür (Stein, 1998). Diğer taraftan da, sosyal bilginin işlenmesinde çarpıtmalar ve süreğen bir olumsuz pekişme yaratan çevresel tutumlar (ör, ebeveyn yaklaşımları) sosyal kaygıların pekişmesinde rol oynarlar. Aşırı kontrol edici tutum gösteren ebeveynlerin çocuklarında daha fazla sosyal fobi görülmektedir.
Bilişsel davranışçı tedavi yöntemleri sosyal fobide başarı ile uygulanabilmektedir. Sosyal beceri geliştirme ve kaygı azaltıcı tekniklerin bilişsel davranışçı tedavi ile kombine edilmesi önemlidir. İlaç tedavisi sosyal fobisi olan çocukta tek tedavi yöntemi olarak düşünülmemelidir. Özellikle yoğun davranışçı girişimlerden sonra çok yönlü tedavi programının bir parçası olmalıdır.
Utangaçlığı yenmek için ne yapmalı?:
(1) Çocuğunuzun özelliklerini tanıyın ve onu bir bütün olarak kabul edin. Onun tüm ilgi alanlarına ve duygularına hassas olmak ve kabul edici (daha az eleştirel) yaklaşım onun özgüvenini arttırmak açısından ilk adımlardan biridir.
(2) Özgüvenini arttırın. Utangaç çocuklar sıklıkla kendileri hakkında olumsuz düşüncelere sahiptir ve insanlar tarafından kabul edilmediklerini düşünebilirler. Onların becerilerini keşfetmelerine ve geliştirmelerine rehberlik edin. Kendini iyi hisseden, özgüvenli çocuklar nadiren utangaçlık hissederler.
(3) Sosyal becerilerini geliştirin. Onun sosyal ilişkilerde yaşadığı zorlukların nedenlerini araştırın. Uygun “sosyal beceri sözcükleri”, “sosyal beceri yöntemleri” konusunda yol gösterin. Küçük yaşlardan itibaren sosyal ortamlara (ör, spor kulübü, dans okulu, tiyatro vs.) girmesini ve sosyal becerilerini geliştirme fırsatı bulmasını sağlayın.
(4) Yeni ortamlara alışması/ısınması için fırsat verin. Tehdit edici olarak algıladığı bir ortama girerken aşırı zorlayıcı olmamaya dikkat edin, oraya alışabilmesi için zaman verin ve olumlu özelliklerine (çocuğa ve ortama ait) dikkat çekin.
(5) Yardım almayı ihmal etmeyin. Genellikle kronik ve dirençli bir özellik olduğundan ve daha şiddetli olgularda kaygılarla baş etmek çok zor olabildiğinden, biyopsikososyal iyilik halinin devamı, temini için gerekli olduğunda psikiyatrik, psikolojik yardım fırsatlarını araştırın.
Performans kaygısı nedir ve performans ve sınav kaygısıyla nasıl başedilir?
Performans gerektiren bir durum öncesinde (ör, sınav, topluluk karşısında konuşma, tiyatro temsili, vb.) o durumla ilişkili aşırı bir zihinsel meşguliyet ve başarılı olamama korkusu ile kendini gösteren kaygılar performans kaygısı olarak ifade edilir. Performans kaygısı sosyal fobinin kısıtlı tipi olarak da ifade edilmektedir. Yaygın tip sosyal fobide görülen hemen her türlü sosyal ortamlarda gözlenen aşırı kaygı belirtilerinden farklı olarak kısıtlı tip sosyal fobide belirli sosyal durumlarla ilgili kaygı ön plandadır. Sanatçılar ve yaratıcılık gerektiren mesleklerde performans kaygısı daha yoğundur. Ergenlerde en sık sınav kaygısı şeklinde kendini gösterir. Bir ergen performans gerektiren duruma çok iyi hazırlanmış olsa da, performans zamanı yaklaştıkça bir anda donup kalabilir, panik atak benzeri kaygı belirtileri gösterebilir. Uyku ve iştahında bozulmalar, mide krampları, aniden tuvalete gitme ihtiyacı, kusmalar görülebilir. Bu belirtiler performansı da olumsuz yönde etkileyebileceğinden kaygılar gerçekleşmiş olabilir. Böylelikle bir sonraki performansla ilgili kaygılar daha da artabilir ve kaçınmalar ön plana çıkabilir. Performans kaygısını da diğer kaygı bozukluklarından ayrı düşünmek doğru olmaz. Yaygın anksiyete bozukluğu olan, mükemmeliyetçilik gösteren, takıntı bozukluğu (obsesif kompulsif) belirtileri olan ergenler performans kaygısı geliştirmeye yatkındırlar. Geçmişi boyunca başarılı olan, çevresi tarafından başarı ve başarılı olmak ön planda tutulan gençler de daha büyük risk taşırlar. Biyolojik oluşum mekanizması, öğrenme süreçleri diğer kaygı bozukluklarına benzerdir. Yaşayan belirtilerin tekrarlayacağına dair kaygılı beklenti süreci performans kaygısının en temel sorun alanıdır.
Tedavide gerekli görülürse kaygı giderici ilaçlar (ör, benzodiyazepinler, serotonin geri alım engelleyicileri, beta blokerler, vb.) kullanılabilir. Tedavide asıl amaç pekişmiş yanlı algının tersine döndürülmesidir.
Performans kaygısına yaklaşımda şu noktalara dikkat etmek yararlı olur:
Belirli bir düzeyi aşmayan kaygı başarı için gereklidir. Motivasyonu sağlar, dikkati konu üzerine yoğunlaştırmada yardımcı olur.
Performans kaygısıyla başetmenin en iyi yolu iyi bir şekilde hazırlanmaktır. “Elimden gelen çabayı gösterdim.” düşüncesine ulaşmak kaygıyı belirgin ölçüde azaltır.
Sonuca değil sürece odaklanmak yerinde olur. Sonuç gelecektedir ve pekçok faktör sonucu etkileyebilir. Ancak süreç şu an yaşanmaktadır ve en iyisi performans gerektiren duruma hazırlık için aklıcı bir zaman yönetimini uygulamaktır.
Hedefin ulaşılabilirliği performanstan yeterli bir süre önce değerlendirilmelidir. Gerçekçi olmayan, ulaşma olasılığı düşük olan hedefler daha fazla kaygı ve kaçınma yaratır.
Tek seçeneğe saplanmamak gerekir. Alternatif seçeneklerin de olması, olumsuz sonuçlar doğduğunda uygulanabilecek telafi süreçleri de dikkate alınmalıdır.
Gerçekçi bir hazırlık ve hedef belirleme sürecinde teknik ve taktik destek alınmalıdır. Her uygulama ve performans alanı birtakım teknik becerileri ve taktik yaklaşımları gerektirir ve bu alanda uzmanlığı bilinen kişilerden yardım alınmalıdır.
Kendinizi tanımalısınız. Performans öncesinde provalar yapmak son derece yararlı olur. Her bireyin güçlü ve güçsüz yanları olabilir. Örneğin, belli bir soru grubundan başlamak kaygıyı azaltmada yardımcı olabilir.
Performans gerektiren sürece –her ne kadar başkaları farklı söylese de- bir yarışma gözüyle bakmamak gerekir. Kaçıncı olduğundan çok, önemli olan istediğin hedeflere ne kadar yakın olduğun ve bu hedeflere ulaşmada neler yapman gerektiğidir.
Düzenli bir beslenme ve uyku alışkanlığı, fiziksel sağlığın yerinde olması da kaygıların azalmasında kaçınılmaz bir öneme sahiptir.
Performans durumuna uygun gün dilimlerinde ve mekanlarda prova yapmak, örneğin sınav sabah saatlerinde olacak ise sabah saatlerinde çalışmak ve deneme sınavlarını aynı saatte yapmak kaygının otomatik olarak azalmasını sağlar.
Performansın gerçekleştiği mekanı önceden ziyaret etmek ve performans zamanını hayal ederek zihinsel bir hazırlık yapmak da genellikle kaygıyla başetmede faydalıdır.
Performansta (ya da sınavda) ilk dakikalarda kaygı en yüksek düzeye çıkar. Bu nedenle ilk dakikaları atlattıkça kaygı azalma eğilimi gösterecektir. Bu duruma hazırlıklı olmak ve ilk birkaç dakikada yapılanları gözden geçirmek faydalı olur.
Kaygının bedensel belirtileri ortaya çıktığında, uyku ve iştahı bozduğunda, sıkıntı düzeyi çok arttığında mutlaka psikiyatrik yardım almak yerinde olacaktır.
Kaygılar ve tedavisi ile ilgili olarak ayrıca... tıklayınız...
Dr. Koray Karabekiroğlu
En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir...
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez
veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz.
Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.