Tıp eğitiminde, başvuranın şikayetlerinin eşsizliğini vurgulamak amacıyla söylenen ‘Hastalık yoktur, hasta vardır.’ deyişini ‘Hastalık yoktur, hasta da yoktur; hastalığı olan birey (çocuk, ergen, yada erişkin) vardır.’ olarak genişletmek/değiştirmek gerektiğini düşünüyorum. Burada ki nedenleri de birkaç maddede açıklamak istiyorum;
1- Sadece tercüme hatası mı?
Yabancı, özellikle de İngilizce yazında bir hastanın durumu tanımlanırken ‘…child with epilepsy/diabetes/autistic disorder/psychotic disorder…’ ifade kalıbı tercih edilmekte, tam tersi ‘…epileptic/diabetic/autistic/psychotic child…’ kullanımı istenmemektedir. Buradaki amaç, bireylerin hastalıklarından ayrılması, ve damgalanmanın önlenmesidir. Halbuki ülkemizde bu ifadelerin gündelik ve bilimsel dile geçişi ‘…epileptik/diyabetik/otistik/psikotik çocuk…’ şeklinde olmuştur. Bu, sadece bir tercüme hatası değil, diğer dillerde amaçlanan noktaların gözden kaçırılmasına yol açan bir ‘ayrıntı’dır. Bunun yerine ‘…epilepsisi/diyabeti/otizmi olan çocuk…’ ifadesinin kullanımı, çocuğun sadece epilepsi/diyabet/otizm/psikoz’dan ibaret olmadığına, hastalıktan başka yanlarının olduğuna vurgu yapmakta, ve hastalığın getirdiği damgalanmayı azaltıcı etkiye sahip olmaktadır.
2- Karşı koltukta ‘oturan’ kim?
Klinikte karşılaştığımız hastaları, şikayetlerinden soyutlayıp bir ‘birey’ olarak değerlendirmek, bunu aileye ve hasta kişiye de sunmak, gerek tanının kabullenilmesinde, gerekse de tedaviye uyumun ve iyileşme isteğinin sağlanmasında önem taşımaktadır. ‘lösemi hastası’ ifadesinin arkasında çocuğun ‘her şeyinin’ kanser olduğu yatarken, ‘lösemisi olan hasta’ ifadesinde ise ‘lösemi’ ve ‘hasta’ birbirinden ayrılmış, çocuğun lösemiden ibaret olamadığı, ve sorunun sadece kemik iliği ile ilgili olduğu - en azından ‘geri kalanın’ normal olduğu - anlaşılabilmektedir. Gerçekten de ‘hasta çocuk’ beraberinde kaçma duygusunu, ‘hastalıklı çocuk’ ise bulaş korkusunu getirmektedir, bunun yanında ‘hastalığı olan çocuk’ ifadesi ise hastalıkla çocuğu birbirinden ayırır ve hastalığın yanında bir de çocuğun olduğunu vurgular. Bu nedenle de, klinisyenin karşısında oturanı ‘hasta’dan ziyade ‘birey’ olarak görmesi, bunu da ifade edici diline yansıtması gerektiğini düşünüyorum.
3- Tedaviye yansımaları…
Şikayetin dışsallaştırılması, hastanın problem olarak değerlendirilmesi yerine problemin problem olarak kabul edilmesine dayanır. Böylece, kişi kendini ‘tamamıyla problemli’ olarak görmeyecek, problemi kendiliği ile birleştirmeyecek, ve bu da kötü kendiliğe yol açmayacaktır. Sorunu kişiden dışsallaştırma, sorunun getirdiği suçluluk, benlik zayıflaması, farklılaşma düşüncelerini değiştirecek ve ‘içeride’ olan yerine, hakkında daha kolay konuşulan ve düşünülen ‘dışarıda’ olana odaklanmayı sağlayacaktır. Çok basit gibi karşılanabilecek bu görüş, sorunların kendi içlerinde olduğunu söyleyerek bireylerin patolojilerini vurgulayan ve günlük pratiğimizde geniş biçimde yer alan ruhsal sağlık alışkanlıklarımız ile çakışmaktadır.
Günlük çalışmalarımızda, ifade edici dilimizde, tanımlamalarımızda bu konunun gereğince dikkate alınmadığını sanıyorum. En azından ülkemizde çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında giderek artan bilimsel yazı ve söylemlerde ‘hasta birey’/’hastalıklı birey’ yerine ‘hastalığı olan birey’ ifadesinin kullanımının bu nedenlerden ötürü önemli olduğunu düşünüyorum.
Saygılarımla
Dr. Sabri HERGÜNER
En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir...
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez
veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz.
Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.