Türkçe English

Ergenlikte Görülen Sosyal Değişimler

Ergenlikte otonomi (özerklik) gelişimi nasıl olur?

Otonomi (özerklik) kavramı temel olarak kişinin, kurumun ya da bir ülkenin kendi kararlarını kendisinin alabilmesini ifade eder. Otonomi gerçekte tam bir bağımsızlaşma anlamına gelmeyebilir. Pek çok karar alma sürecinde olduğu gibi kişi, kurum ya da ülke diğer kişi, kurum ya da ülkelerin konumlarını, isteklerini, istemediklerini ve önceliklerini de dikkate almak zorundadır. Ancak, olgun ve düzeyli bir otonomi varlığında tüm koşullar olabildiğince hesaba katılır ve son karar alma aşamasında bir bağımsızlık söz konusu olur. Ergenlik dönemindeki otonomi gelişiminin ilk aşamalarında genç zaman zaman özerkliğini hem kendine hem de başkalarına kanıtlama ihtiyacı hissedebilir. Bazen bu ihtiyaç doğru karar almasını engeller ve otorite figürlerine karşı gelme, risk alma davranışına dönüşebilir. Bazen de otoritenin baskısı, diğer bir deyişle gencin bazı haklarını da kaybetme korkusu baskın olur ve kendi kararlarını alabilme adına savaş vermez ve fazlaca itaatkar olabilir. Bu gitgeller hemen her ergende zaman zaman görülse de, gelişim sürecinde iki taraflı uygun bir pazarlık ve diyalog ortamı varlığında zamanla gerçekçi bir otonomi kazanılır.

Otonomi gelişim sürecinde olası iki olumsuz sonuç Blos (1979) tarafından şu şekilde ifade edilmiştir:

1. Regresyonun (daha önceki gelişim dönemlerine geçici olarak geridönüş, kazanılan becerilerin ve gelişimin bir süreliğine kaybedilmesi) hiç yaşanmaması nedeniyle erken yaşta erişkin rolleri üstlenilmesi ya da

2. Regresyon sürecinin gereğinden uzun sürmesi.

Blos bu iki uç durumun da duygusal bir hastalık halini yaratacağını düşünmektedir.

  • Otonomi gelişim süreciyle ilişkili olarak psikodinamik yaklaşımlar arasında ilk olarak Anna Freud’un 1958’deki ebeveynle bağların gevşemesi üzerine yazıları ele alınabilir (Zimmer-Gembeck ve Collins, 2003).

  • 1974’de Greenberger kendi kendine güvenme/dayanma (self-reliance), diğer bir deyişle diğerlerine aşırı bir bağlılıktan kurtulma ifadesini kullanmıştır.

  • 1979’da Blos ebeveynden bağın kopmasından ziyade “bireyselleşmenin gelişimi” olgusuna,

  • 1986’da Grotevant ise otonomi kavramının içindeki “kendi ile ötekini ayırma becerisi” üzerine vurgu yapmıştır (Zimmer-Gembeck ve Collins, 2003).

  • Steinberg 1986’da, otonomi gelişimi için ebeveynlerin idealizasyonunun sona erdirilmesi ve ebeveynleri birer birey olarak görebilmenin gerektiğini öne sürmüştür.

  • 1990’larda otonomi kavramının tam bağımsızlık anlamına gelmediği üzerine vurgu yapılmaya başlamıştır.

  • 1997’de Collins ve Gleason otonomi gelişiminde kişinin kendi kararlarını kendisinin alabildiğine dair öznel bir düşüncesinin var olmasının önemine vurgu yapmıştır. Otonomi gelişim süreci sonunda ayrı bir birey olma hissi (sense of agency) gelişir. Bu ayrı bir birey olma hissinin var olması için doğal olarak belirli bir ölçüde diğerlerinden farklı düşünme ve davranma gereklidir. Bu nedenle ebeveynlerle zaman zaman çatışma otonomi gelişim sürecinin doğal bir unsurudur.

    Ergenlik döneminde hızlı gelişen fiziksel ve bilişsel değişimlere paralel olarak otonomi gelişim süreci de hızlanır. Bu süreçte ergenin sosyal çevresi ve ilişkileri hem nitelik hem de nicelik açısından gelişir. Genç yeni sorumluluklar almaya hazırdır ve yeni haklar kazanır. Kendi kendine karar alabilme becerisi ve arzusu artar. Otonomi gelişimine paralel olarak kimlik ve kendilik de gelişir ve zaman içinde bir iç tutarlılık ve bütünlük kazanır. Otonomi gelişimindeki sorunlar davranış sorunlarını ve duygusal sıkıntıları da beraberinde getirebilir (Zimmer-Gembeck ve Collins, 2003).

    Otonomi gelişimini olumsuz etkileyen faktörlerden birisi ergenin kendi kendini denetleyebilme becerilerini yeterince gelişmemiş olmasıdır. Kendi duygularının ve dürtülerinin yeterince farkında olabilmesi ve gerektiğinde isteklerini bekletilmesi ve uygun ortamlarda uygun yöntemlerle harekete geçebilmesi için gencin ergenlik öncesi dönemlerde bu becerilerini belirli bir ölçüde sınamış ve geliştirmiş olması beklenir. Bu süreci olumsuz yönde etkileyen en önemli etkenler arasında gencin genetik ve biyolojik altyapısı rol oynar. Özellikle dürtü kontrol sorunları yaşayan, dikkat ve duygudurum düzenleme becerilerinde sorun yaşayan gençler özdenetimde zorlandıklarından otorite figürlerine ya aşırı bağlı olurlar ya da onları aşırı düzeyde baskıcı hissedebilirler. Böylelikle ergenlik döneminde doğal olarak artan dürtü kontrol sorunları ilişkileri daha da olumsuz etkileyebilir. Otonomi er ya da geç kazanılsa da bazen bu süreçte oldukça olumsuz deneyimler de yaşanabilir. Örneğin, okul sorunları, yasalara karşı gelme, madde kullanımı, uygunsuz cinsel ilişkiler vb. pek çok dürtü kontrolünde zorluklarlar ilişkili sorunların görülme riski yükselir.

    Özellikle ergenlik öncesi dönemde dürtü kontrol sorunları yaşayan çocukların ebeveynlerinin bu gelişim evresine daha dikkatle hazırlanmaları gerekir. Otonomi gelişim sürecinin gerektirdiği yaklaşımları öğrenmek ve mümkünse ergenlik öncesinde belirli bir provasını yapmış olmak bu süreci kolaylaştırır. Örneğin, ailenin sınır koyma becerilerinin geliştirilmesi, çocuklarında istenen davranışı destekleme ve istenmeyen davranışı söndürme yöntemlerini öğrenmesi gerekli olur. Sınır koyma yöntemlerinin temelinde bilişsel ve davranışçı modeller kullanılır. Bilişsel yaklaşım davranışın öncesindeki durum, duygu ve düşüncelerin farkında olmayı, bu davranışın başlamasına ortam hazırlayan, başlatan, sürdüren, sonlanmasını engelleyen etkenleri ortaya çıkarmayı içerir. Davranışçı yaklaşım ise, uygun davranışın ödül ve benzeri pekiştireçlerle desteklenmesini, olumsuz davranışın ise ödülü erteleme, iptal etme ve ceza gibi yöntemlerle söndürülmesini içerir. Bu yaklaşımları uygulama öncesinde sistematik bir hazırlık yapmak, terapistlerin önerilerini ve denetimini almak, yaklaşımları inanarak ve kararlı bir şekilde uygulamak ve yaşanan sıkıntıları denetlemek ve gerektiğinde düzeltmek temel önem taşır. Öte yandan, çocuğun özgüvenini artırmak ve otonomisini desteklemenin temel amaç olduğu unutulmamalıdır. Her çocuğun bilişsel özelliklerine, mizaç yapısına, zeka düzeyine, zevklerine göre bu yaklaşımlar şekillendirilmelidir. Ergenlik döneminin beklenen özellikleri de hesaba katılmalıdır.

    Otonomi kavramının “davranışların seçiminde belirli bir ölçüde özgürlük” yaşamayı içerdiği gibi, “düşüncelerin seçiminde de belirli bir ölçüde özgürlük” sahibi olmayı da ifade ettiği unutulmamalıdır. Yani genç, örneğin arkadaşlarını seçme, istediğini giyme konusunda daha çok otonomi kazandığı gibi, meslek seçimi, dünya görüşü gibi alanlarda da gerçek bir otonomi geliştirmelidir. Kimlik ve kendiliğin parçaları olan bu seçimler için de uygun ve yapıcı bir otonomi gelişimini destekleyen ortam gerekli olur. Kişinin bu alanlarda da özerk olduğunu hissetmesi kimlik ve kendilik tasarımlarının da daha net ve tutarlı olmasına yardımcı olur.

    Otonomi gelişim sürecinde ebeveynlerin de gence uygun ortamı sağlayabilmesi için öncelikle ebeveynin gelişimsel süreçlerin içeriği ve zamanlaması hakkında yeterli bir bilgi düzeyine sahip olması gereklidir. Diğer bir deyişle, ebeveyn çocuğunun artık büyümeye başladığını, takvim yaşına paralel olarak gözleriyle gördüğü fiziksel değişimlerin aynı zamanda bilişsel, psikolojik bir büyüme sürecini de beraberinde getirdiğini unutmamalıdır. Bu süreç her ne kadar çok hızlı görünse de aslında belirli aşamalardan geçerek tamamlanır ve ergenliğin ilk evrelerinde kazanılan haklar ergenliğin sonlarında kazanılanlarla karşılaştırıldığında oldukça kısıtlı olduğu görülecektir. Ebeveyn gence tanıdığı özgürlükleri aşama aşama artırabilir. Örneğin, eve daha gelme saati zamanla daha geç olabilir, harçlığına aşamalı olarak zam yapılabilir. Verilen özgürlüklere paralel olarak sorumluluklar da artar. Genç bu sorumluluklarını uygun şekilde yerine getirdikçe (ör, söz verdiği zamanda eve geldiğinde, okul ve dersaneye düzenli olarak devam ettiğinde) yeni haklar da kazanır. Hakları zamanından önce vermek, sorumluklar yerine getirilmese de hakları kazanmasına izin vermek süreci olumsuz etkiler. Aksine haklarda yeterli özgürlük tanımamak, sorumluluklar yeterince yerine getirilmesine karşın haklarını teslim etmemek de benzer şekilde otonomi gelişimini olumsuz etkileyecektir. Kurallarını net koyan, sözlerini tutan ebeveynler kontrolü ellerinde tutmuş olurlar, aynı zamanda da inisiyatifi gence bırakmış olurlar.

    Gencin otonomi kazanması sürecinde ebeveynlerin dikkat etmesi ve farkında olması gereken bir diğer nokta da kendilerinin otonomi düzeyi ve otonomi gelişim sürecinde yaşadıklarına ait hatıralarıdır. Ebeveyni de sağlıklı ve bütünleşmiş bir kendilik kazanmamış, diğer bireylere bağımlı biriyse bu bağımlı ilişki kurma örüntüsünü kendi çocuğuyla olan ilişkisine de yansıtacaktır. Bağımlı bir kişilik geliştirmiş bir ebeveyn gencin özerklik çabalarını kendine karşı bir tehdit olarak görebilir. Bu nedenle özerklik arayışlarına daha fazla kısıtlama, ceza gibi yöntemlerle karşılık verebilir. Bu karşılıklar da gencin daha fazla otonomi ihtiyacı hissetmesine ve otoriteye daha da fazla karşı gelmeye çalışmasına ve bir kısır döngünün doğmasına yol açabilir. Bazen gerek aile ortamına gerekse toplum şartlarına bağlı olarak otoritenin baskısını çok fazla hissetmiş bireyler gençlere çok geniş bir özerklik alanı yaratmayı tercih edebilirler. Bu yaklaşımda aşırıya kaçmak da gencin ebeveynin desteğinden uzak kalmasına, kendisini güçsüz hissetmesine ve çok acımasız olan dış dünyada yalnız ve çaresiz hissetmesine neden olabilir. Bu durumda da genç kendisine destek olacak, sorunlarla başa çıkmasında ona kolaylık tanıyacak kişi ya da gruplara yönelebilir. Sınırları belli olmayan dünyada yaşadığı boşluk duygusu, korku ve kaygıyı bastırmak için örneğin madde kullanımını bir yöntem olarak keşfedebilir.

    Farklı kültürler otonomi gelişim sürecine oldukça farklı yaklaşabilmektedirler. Örneğin, Avrupa kültüründe otonomi, bireyleşme ve bireysel özgürlükler oldukça önemli kültürel değerlerdir. Ebeveynler çocuklarının kendi kararlarını kendilerinin verebilmesini, sorumluluklar alabilmesini desteklerler. Bu süreçte bireysel özgürlüklerini artırma ve otonomi kazanma yolunda özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde ebeveynler çocuklarının yarı-zamanlı işlerde çalışmalarına izin verirler. Almanya’da 18 yaşını geçen her gencin kendi parasını kendi kazanması önemsenir. Öte yandan, Asya ülkelerinde ve Latin Amerika’da bireysellik değil toplumsallık daha fazla desteklenir. Her toplumda ergenlik dönemindeki otonomi gelişimi süreci, o toplumun kendi normları çerçevesinde yaşanacaktır. Benzer çatışmalar ve sorunlar yaşansa da içerik olarak bu sorunlar toplumdan topluma oldukça farklılık gösterebilir. Neyin otonomi neyin aileden kopma ve neyin bağımlı olmaya devam etme anlamına geleceği kültürden kültüre değişim gösterebilir. Farklı kültürlerin birarada yaşadığı toplumlarda otonomi gelişim süreci daha sancılı yaşanabilir. Ayrıca, kuşaklar arasında belirgin farkların oluşması beklentileri ve normları da değiştireceğinden otonomi gelişim sürecinde yaşanacak pazarlık çok daha geniş bir aralıkta olabilir. Özellikle belli kültürlerde otonomi sürecinin içeriği açısından cinsiyetler arasında da belirgin farklılıklar görülebilir.



    Ergenlikte kendilik gelişimi nasıl olur?

    Genç temel olarak üç alanda bir kimlik ve rol kazanma ihtiyacı hisseder:

  • iş yaşantısı ve meslek,

  • evlilik ve aile yaşantısı,

  • dini ve felsefi düşünce sistemi

    Bu temel alanlarda gerekli hedeflere ve motivasyona sahip, gerekli denemeleri yapma fırsatı bulan, bireysel özellikleri ve özgüveni desteklenen ergen sağlıklı ve tutarlı bir kimlik geliştirecektir. Bu süreçte uygun rol modellerin varlığı, rehberliğini ve desteğini esirgemeyen ve sınırları belirli bir çerçeve çizen ebeveynlerin aktif rol alması kimlik gelişimini kolaylaştıracaktır.

    Erikson (1959) kimlik oluşum sürecinde dört farklı gelişim örüntüsü görülebileceğini belirtir (Nurmi, 2004):

    1. Kimlik difüzyonu (kimlik gelişim krizi ya da kimlik bütünleşmesi görülmez): Bu ergenlerde özerklik, kendilik değeri ve kimlik düzeyleri yetersizdir. Rüzgar nereden eserse o yöne gitme eğilimleri vardır. Davranış ve tutumları zaman içinde belirli bir tutarlılık göstermez. Bu ergenler özellikle üniversite ortamına girdiklerinde belirgin sorunlar yaşarlar ve genellikle utangaç olurlar. Diğerlerine bağımlı davranırlar ve inisiyatif almaktan kaçınırlar.

    2. Moratoryum (kimlik gelişim krizi sürmektedir, bütünleşme gerçekleşmemiştir): Bu grupta yüksek kaygı düzeyi belirgindir. Özellikle ölüm korkusu dikkat çeker. Bu ergenler inkar, yansıtma ve özdeşim gibi savunma mekanizmalarını daha fazla kullanırlar. Yaşından daha küçük davranma (regresyon) bu ergenlerde daha sık görülür.

    3. Erken kapanma (foreclosure: gözlenen bir kriz olmamasına karşın bütünleşme gerçekleşir): Bu ergenler özellikle aşırı otoriter, kısıtlayıcı bir aile ortamında yetişmişlerdir. Kaygı düzeyi belirgin olarak düşük kalır ve bir psikolojik savunma mekaniması olarak abartılı bir şekilde kendini değerli görme gelişebilir. Özellikle ırkçılık, homofobi gibi tutumlar bu ergenlerde daha sık görülür. Genellikle geleneklere bağlı kalır ve yenilikleri denemekten kaçınırlar. Diğer bireylere, özellikle ebeveynlerine aşırı bir itaat gösterebilirler.

    4. Kimlik gelişimi (öncesinde bir kriz vardır ve çözümlenerek kimlik bütünleşmesi gerçekleşir): Kimlik gelişimini yeterince tamamlamış bireyler başarılı olmaya karşı yeterli bir motivasyona sahiptirler, kendilik değerleri yüksektir. Dışa dönük bireylerdir ve nevrotik özellikleri düşüktür. Psikolojik savunma mekanizmalarını çok fazla kullanmazlar ve utangaç değillerdir. Karar alırken, plan yaparken daha çok kendi duygu ve düşüncelerine odaklanırlar (internal locus of control). Stres etkenlerinin yoğun olduğu ortamlarda işlevsellikleri yüksektir. Diğer kimlik gelişim türlerine oranla karar alırken daha planlı, akılcı ve mantıklı davranırlar. Adalet ve diğerlerine yardım konusunda yeterli bir duyarlılığa sahiptirler. İnsanlarla yakın ilişkilere girmekten çekinmezler. İlişkilerinde güvenli bir bağlanma kurarlar ve kendilerini ifade etmekten kaçınmazlar.

    Kendilik kimlikten farklı olarak daha fazla bireysel unsurlar taşır. Kimlik ise paylaşılan ortak değerlerin, yaşam tarzlarının, tercihlerin bireyin kendindeki özgün bileşkesidir. Örneğin “et yemeyi sevmemek” bir kendilik özelliği olabilir, “hayvanseverlik” ise bir kimlik unsuru olabilir. “Risk alma davranışına yatkınlık” kendiliğin bir parçası olabilirken, “dağcılık” ise bir kimlik unsuru olabilir. Kullandığımız aletler, parçası olduğumuz bir bütün de kendiliğimizin bir parçası olabilir. Örneğin sürekli taktığımız gözlük kendiliğimizin bir unsurudur. Bir otobüs şoförünün sürekli olarak kullandığı otobüsü artık kendiliğinin bir parçasına dönüşebilir. Öte yandan şoför olmak o kişinin kimliğinin bir unsurudur. Bir siyasi parti lideri tüm partiyi kendiliğinin bir parçası olarak görebilir. Ancak o partinin savunduğu politik düşünce ve siyasi liderlik o kişinin kimliğinin unsurlarıdır.

    Kendilik gelişiminin ilk aşaması erken çocukluk evresinde gerçekleşir. Hayatın ilk iki ayında bebek karşılıklı ilişkiye neredeyse hiç girmez. İçsel ve dışsal uyaranlara fiziksel tepkiler veren, temel reflekslerle hareket edilen oldukça ilkel bir dönemin ardından sosyal uyaranlara karşılık verme ve sosyal gülümsemeler başlar. Annesi (ya da temel bakım vericisi) onu besliyor, gazını çıkarıyor, sarılıyor, sallıyor ve sonuçta ihtiyaçlarını gideriyor ve rahatlamasını sağlıyordur. İhtiyaçların otomatik olarak karşılanıyor olduğu varsayımı ile bebek ilk zamanlarda kendi varlığının bir parçası olarak algıladığı annesinin (bakım verenlerinin) zamanla kendinden bağımsız bir varlık olduğunu fark eder. İhtiyaçlarının daha çok farkına varır ve bunların bazen yeterince karşılanamadığını görür. Bedenini tanımaya başladıkça, ellerini, sesini kontrol edebildiğini gördükçe kendi sınırlarını da öğrenmeye başlar.

    Kendi ile ötekini ayırma becerisi kısıtlı düzeyde de olsa kazanılmıştır. Bu dönemin sonunda, 6-8. aylarda bebek annesini ayrı bir birey olarak tanır ve onunla bir bağ kurar. Annesinden uzaklaşmak, yabancı birisi ile karşılaşmak kaygı ve korku yaratır. Zamanla kaslarını daha iyi kullanma becerisi geliştikçe yürümeye, konuşmaya başlar ve pek çok gereksinimini kendi kendine de karşılayabildiğini görür. Bu süreçle birlikte, özellikle 1-4 yaşları arasında ilk bağımsızlaşma dönemi başlar. Bu dönem ergenliğe pek çok benzerlik taşır. Bebeklikten çocukluğa geçiş dönemidir ve otonomi kazanımı temel uğraş halini alır. Küçük çocuk kendinin bedensel sınırlarını ve yapabileceklerinin limitlerini keşfetmek için girişimlerde bulunur ve bir yandan da ebeveyninin desteğine ihtiyaç duyar. Ergenlik döneminde olduğu gibi girişimlerini destekleyen, kendisine alternatifler sunan ve bir taraftan da sınırların çerçevesini çizen ebeveyn otonomi gelişimini destekler. Çocuğun bu dönem öncesinde (0-18 ay) ebeveyni ile kurabildiği güvenli bağlanma çocuğun kaçıngan, ürkek bir davranış örüntüsü geliştirmesini ve girişimlerden kaçınmasını önleyecektir. Öte yandan, güvenli bir bağlanma çocuğun insan ayırt etmeksizin uygunsuz ve aşırı bir girişken davranış örüntüsü geliştirmesine de engel olacaktır.

    Bu süreçte otonominin gelişiminin sağlıklı olması ve dolayısıyla da kendiliğin farkına varılabilmesinin gelişebilmesi için ebeveynin sağladığı güvenli ortam kadar çocuğun bireysel özellikleri de önem taşır. Kendi duygudurumunu, uyanıklık düzeyini ve dikkat becerilerini ayarlama, düzenleme becerisi geliştiremeyen çocuklar (ör, duyusal süreçleri ayarlama bozukluğu olan, içdenetim sorunu yaşayan çocuklar), dürtülerini, isteklerini frenlemekte zorluk çekenler (ör, yıkıcı davranım bozukluğu özellikleri taşıyanlar), ben ve öteki ayrımını yapmakta zorlananlar (ör, yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocuklar), bilişsel becerileri yeterince gelişmemiş (ör, zeka geriliği olanlar) çocuklar kendilik gelişimi sürecine sorunlar yaşarlar. Bazı sorunlar gelişimsel gecikme şeklindedir ve diğer çocuklara benzer bir gelişim sırası izlese de zamanlama olarak gecikme söz konusudur. Bazı sorunlar ise gelişim sürecinde farklı yolaklarda ilerleme şeklindedir ve zamanla olumlu yönde ilerlemeler olabileceği gibi, o sorunların doğasına özgü olarak zaman içinde dönemsel ek sorunlar da ortaya çıkabilecektir.

    Temel bakım vericiyle yaşanan doğal çatışma ve otonomi kazanma mücadelesi 3-5 yaşlarında ebeveynlerin beklentileri ve ebeveynlere kabul ettirilmiş bireysel tercihlerin bir bileşkesi olarak içselleştirilir ve ergenlik yıllarına dek nispeten bütünsel ve tutarlı bir yapı kazanır. Erken çocukluk döneminde yaşanan bağlanma ve içdenetim sorunları, bakım vericilerle (anne, baba, bakıcı, büyükanne, vs.) yapıcı yönde olmayan otonomi mücadelesi ve genetik ve biyolojik pek çok etken ergenlik öncesi dönemde de çocuğun ruh sağlığını bozucu şiddette sorunların ortaya çıkmasına yol açabilir. Bazen bu sorunlar eşik altında kalır ve ergenlik döneminde yeniden açığa çıkabilir.

    Erişkinlik yaşantısının en önemli parçalarından biri olan ilgi alanları, hobiler, meslek, değer yargıları, kişisel inanç sistemi vb. unsurlar kimliğin parçaları olarak sayılabilir. Erişkinliğe geçiş döneminin yaşandığı ergenlikte “ebeveynlerin bir parçası ve devamı olma” gibi görülen çocukluk döneminden çıkılarak çıkarak erişkin olma yolunda bir kimlik kazanılır. Otonominin kazanılma süreciyle paralel olarak süregiden kimliğin gelişimi süreci de belirli aşamalardan geçerek gerçekleşir. Diğerlerinden farklı bir kimlik gelişebilmesi için gencin öncelikle kendi duygularının ve düşüncelerinin farkında olması, kendi ile ötekini ayırabilmesi vb. bilişsel becerileri kazanması gerekli olmaktadır.

    Kendilik kavramı öncelikle fiziksel sınırların ayırdığı bir benlik olarak düşünülebilir. Diğer bir deyişle beden kendiliğin en temel mekanıdır. Ergenliğin ilk döneminde gelişen ve değişen bedene genç önceleri yabancılık çekebilir. Bu değişim sürecinde bedeniyle zihinsel dünyasındaki kendilik tasarımlarını örtüştürmekte zorluklar olabilir. Bu zorlukların dışarıdan bir göstergesi olarak genç bedeniyle aşırı bir meşguliyet içine olabilir. Burnu, memeleri, saçları, penisi vb. fiziksel parçalarının diğerleri tarafından beğenilen, kabul edilen formlarda olması bedenle uyumu kolaylaştıracaktır. Ayrıca, ergenliğin ilk dönemlerinde bilişsel gelişim sürecinde somut kavramlardan soyut kavramlara odaklanmaya doğru geçişin henüz tam olarak gerçekleşmemiş olması da en somut gerçeklik olan bedenin kendiliğin en temel parçası konumunda olmasına neden olur. Otonomi gelişiminde yaşadığı ayrışma ve bireyselleşme sorunları bazen bedende kendini gösterir. Örneğin, otoritenin hoş görmediği saç şekilleri, makyaj tarzları otonomi ihtiyacını yansıtabilir. Bilişsel gelişim süreciyle paralel olarak soyut kavramlar öncelik kazandıkça genç için giyim tarzı, benzer yaşam görüşü taşıdığı arkadaş grupları, dini, politik gruplar kendiliğin bir parçası görünümü kazanabilir. Aslında bu süreçte genç kendiliğin sınırlarını keşfetmeye çalışmakta, sosyal çevreden ve anne babası tarafından ideal olarak gösterilenlerle, kendi deneyimlerini karşılaştırmaya çalışmaktadır. Sosyal normların, değer yargılarının, ebeveynlerin ideallerinin büyük bir kısmı ergenlik öncesinde içselleştirilmiş olsa da önemli bir bölümü yeniden sorgulanmaya başlar.

    Kendiliğinin özerkliğini geliştirme çabası içindeki ergen önceleri ebeveynlerinden uzaklaşmaya, onlara aykırı davranışları denemeye başlasa da, bir yandan ebeveynlerinin onları nasıl gördüğü çok önemli olur. Özerk kimliğin yeni yönlerinin ebeveynleri tarafından uygun görülmesi ve ergene özgüveni artırıcı, yeni araştırmalar yönünde cesaretlendirici yaklaşımı ebeveyninin ergenin gözünde yeniden değer kazanmasına yol açar. Bu sayede ergenliğin son dönemlerine doğru geçiş kolaylaşır. Ergenlikten erişkinliğe geçiş bütünleşmiş ve iç tutarlılığı olan kendiliğin kazanılması ile mümkün olur. Sonuçta kendisi ve diğerleri için görece ortak özellikler taşıyan ve net ve tutarlı sıfatlarla tanımlanan bir kendilik gelişimi gerçekleşir. Bütünleşmiş kendiliğin kazanılabilmesi için sosyal ortamla uyumlu ve üretken bir yapı kazanması kaçınılmazdır. Aksi takdirde arayışlar, çatışmalar ve gitgeller devam eder ve ergenlik süreci tamamlanmamış olur.



    Ergenlikte kimlik gelişimi nasıl olur?

    Kimliğin gelişmesi için de önemli önkoşullardan biri otonomi gelişimidir. Diğerlerine nispeten bağımsız bir bireyin kimliği daha nettir. Ekonomik ya da sosyal olarak diğerlerine bağımlı olmaya devam ettikçe o kişinin kimliğinin unsurlarından biri de sözkonusu bağımlılık ilişkisi olacaktır. Kendi parasını kazanmayan bir genç ekonomik özgürlüğe ancak ebeveynlerinin verdiği harçlık kadar sahip olabilir. Ekonomik açıdan daha fazla özgürleşen bir bireyin de seçim yapacağı alternatifler artacak ve bu seçimleri kişinin kimliğini daha net bir şekilde yansıtabilecektir. Bu gözle bakıldığında kişinin kim olduğunu belirleyen en önemli unsurlardan biri de diğerlerine bağımlı olduğu alanların sayısı ve niteliğidir.

    Benzer şekilde kurumlar ve ülkeler de bağımsız oldukları ölçüde özerk bir kimlik kazanabilirler. Bir ülkenin yönetimi altına girildiğinde o ülkenin kimliğinin belirli unsurları da kabul edilmek zorunda kalınır. Örneğin dil, din ve kültürün pek çok öğesi bağımlılıklar çerçevesinde etkileşim içine girer. Dış dünyaya tümüyle kapalı neredeyse hiç bir ülkenin kalmadığı günümüz dünyasında ekonomik ve kültürel bağımlılığın da sınırları genişlemiştir. Yoğun ticaret ve bilgi alışverişi de zamanla kimliklerin sınırlarının netliğinin kaybolmasına yol açmıştır. Ancak bazı alanlarda korumacı yaklaşımlar kimliklerin hayatta kalmasını sağlayabilir. Örneğin, dilin korunması, kültürel alışkanlıkların sürdürülmesi ve toprakların sınırlarının korunması bir ülkenin kimliğinin korunması için temel yapıtaşları olur. Benzer şekilde dış dünyayla yoğun bir etkileşim içinde olan ergenin kimlik unsurları da çevreden etkilenecektir. Doğal olarak kimliğinin unsurlarını en çok etkileşim içinde olduğu sosyal ve kültürel oluşumlardan (okul, mahalle, müzik tarzı, vb) alarak içselleştirecektir. Her ergen kendi özgün kombinasyonunu oluşturacağı için özgün bir kimliğe sahip olacaktır. Öte yandan kimliğin değişmez bazı unsurları da kimliğin süreğenliğini ve bütünselliğini koruma altına alacaktır. Örneğin cinsel kimlik, meslek vb. alanlar görece sabit kimlik alanlarıdır.

    Kimliğin çerçevesi oldukça geniş olabilir. Bir kişi aynı zamanda örneğin, bir avukat, bir yüzücü, bir sosyal demokrat, bir Beşiktaşlı, bir yazar, bir baba, bir Kayserili, bir sinemasever, bir Türk, bir müslüman, bir Akdenizli, bir Avrupalı, bir heteroseksüel, bir asker, bir öğretim üyesi, vb. olabilir. Kimliklerin çeşitliliği kişinin özgüvenini genellikle olumlu yönde etkiler. Çok sayıdaki kimliğin çeşitli kombinasyonlarından oluşan bireysel kimlik kendilikle eşdeğer olur. Bazı durumlarda kimliklerin çatışması söz konusu olabilir ve belirli kimlikler ön plana çıkar. Bazı kişilerde kimliğe ait unsurlar çok az sayıdadır ve bu kişiler var olan kimliğe aşırı bir duygusal yükle bağlanabilirler. Bu kimliğin aşağılanması, yok edilmesi onlarda kendi kimliklerinin ve dolayısıyla da varlıklarının yok edilmesi benzeri kaygı ve öfkenin oluşumunu tetikleyebilir. Kendiliğinin sınırları henüz test aşamasında olan ve bütünselliği henüz netleşmemiş olan ergenin içselleştirme çabası içinde olduğu herhangi bir kimliğe yapılan saldırının kendiliğe yapılan saldırıyla eş tutulması ve daha fazla öfke uyandırması anlaşılabilir.

    Zamanla netleşen ve tutarlı bir süreğenlik gösteren kendilik dış etkilerden daha az etkilenmeye başlar. Ergen erişkinliğe geçtikçe kendiliğin içindeki kimlik unsurlarının ince ayarlarını yapmaya devam eder. Bu unsurlara katı bir bağlılığın yerini diğer temel kimlik unsurlarının koruması altında bireysel olarak şekillendirilmiş kimlik unsurları alır. Böylelikle fanatikliğin yerini tutarlı ve sağ duyulu bir taraftarlık alır. Ergenlikte sağlıklı bir kendilik ve kimlik gelişiminin oluşması için ergenlik öncesi dönemlerde belirli aşamalardan geçilmiş olmalıdır. Güvenli bir bağlanma ve özdenetim becerileri, uygun bir aile ortamı kendilik ve kimlik gelişimini olumlu yönde destekler.

    Kimliğin unsurlarının gelişiminde akranlar ve idoller önemli yer tutar. Özellikle bağlanma sorunları yaşayan, dürtü denetiminde zorlukları olan, ebeveynleri ile ilişkilerinde belirgin çatışmaları olan, öğrenme güçlükleri olan, özgüven sorunları olan, denetimi yetersiz aile ortamında yetişen, güçlülerin güçsüzleri kolaylıkla ezebildiği bir sosyal çevrede yetişen ergenler dışarıdan gelen etkilere daha fazla hassastırlar. Bu gençler kendileri için daha güçlü idoller ararlar ve güçlü olduğunu düşündüğü, diğer bir deyişle başarılı ve itibar gören, isteklerini kolaylıkla elde edebilen kişilerin etki alanına girebilirler. Örneğin, silahlarla, zorbalıkla da olsa istediğini elde eden ve itibar gören bir dizi kahramanını kendisine idol seçebilir. Benzer davranış örüntüsü gösteren akranlarına bağımlılık geliştirebilirler. Bu tür bir gelişim evresi içindeki ergenin kendisine örnek aldığı davranışları sergilemesi sonucunda öngördüğü gibi başarı ve güç elde etmesi, bu davranışların ödüllendirilmesi bu davranışların kalıcılaşmasına ve zamanla da ergenin bütünleşmiş kendilik ve kimlik yapısının unsurları haline gelmesine neden olacaktır. Bu olumsuz gelişim sürecini kırabilmek için ebeveynlerin yapıcı bir denetim ortamı yaratması, gencin özgüvenini destekleyici güçlü yanlarını keşfetmesine rehberlik edilmesi, olumsuz rol modellerle ergenin ilişkisinin kısıtlanması gibi yaklaşımlar yerinde olur.

    Bilişsel düzeyde bakıldığında kimlik gelişiminde bireysel hedefler ve motivasyonlar temel bir öneme sahiptir. Örneğin küçük yaşlardan itibaren mimar olmayı kendisine hedef belirleyen bir gencin hangi adımları atması gerektiği, hangi alanlarda kendi gelişimine önem vermesi gerektiği daha net ortaya konabilir. Kimlik gelişimi sürecinde test edilen alanların nicelik ve nitelik olarak çeşitliliği ve bu alanlarda hedef aralığının geniş tutulması, ergenlikteki deneme sürecini zorlaştıracak, enerjinin çok fazla israf edilmesine de yol açabilecektir. Özdeşimlerini sağlıklı bir şekilde kurmuş, bireysel özelliklerinin az çok farkında olan ve bu açıdan gerekli rehberliği alan bir genç bir hedefe giderken daha iyi odaklanmış denemeler yapabilir. Bir alana erkenden yoğunlaşmak kişisel gelişim için daha çok zamana sahip olma fırsatı sunar ve böylelikle özgüven ve kimlik gelişimi desteklenir.

    Bir gencin bir hedefe motive olabilmesi için o hedefi içselleştirmesi gerekir. O hedefi içselleştirebilmesi için de o hedefin kendi otonomisiyle belirlendiği duygusunu yaşamaya ihtiyaç duyar. Belki kendisi için çok uygun olsa da, kendisine dayatıldığını düşündüğü hedeflerden kaçınma eğilimi gösterecektir. Bazen bir gencin kendisine sunulan hedefi itiraz etmeden kabul ediyor gibi görünmesi aldatıcı olabilir. Bazen gençler otorite ile çatışmamak için, kendilerine yeterince güvenmediklerinde otoritenin ideallerini ve beklentilerini sahiplenebilirler. Bu gençlerin önemli bir bölümü o hedefi sahiplenmeye çalışsa da, sahiplenmiş gibi görünse de, o hedefin gereklerini yerine getirmede ister istemez pasif bir direnç geliştirebilir ya da otoriteye sürekli bir bağımlılık gösterebilirler.

    Sağlıklı bir genç gelecek hakkında konuşma ihtiyacı duyar. Kendi idealleri, planları, korkuları, gerçekleştirmesi zor gibi görünse de ulaşmayı hedefledikleri fikirleri olur. Özellikle işsiz kalma ve uygun eş bulamama ergenliğin son evresinde ön plana çıkan korkular arasında sayılabilir. Gelecek planlarından bahsetmeyen gençler kimlik gelişimlerinde sorun yaşıyor olabilirler. Çoğu gençte görüldüğü gibi başkalarının hedefleri ve desteklerine sırtını dayamak çoğu zaman bir tercih değil zorunluluktur. Gence yeterince sorumluluk verilmemesi, güven duyulduğunun gösterilmemesi ve gencin yaşadığı sorunları kendisinin çözmesi için fırsat vermeksizin ebeveynlerin çözmeye çalışması bu zorunluluk ortamını oluşturabilir. Bir hedef seçiminde otonomi hissedememek kimlik gelişimini daha en başından ketleyebilir. Öte yandan, gencin kendisi için belirlediği hedeflerinin desteklenmemesi ya da uygun ve gerçekçi bir hedefe dönüştürülmesinde yardımcı olunmaması durumunda genç hedefleri ve hedeflerine ulaşma ile ilgili kararsızlıklar ve motivasyon düşüklüğü yaşayabilir. Bazen tümüyle hedefsiz kalabilir. Bu durumda da dışarıdan önerilen hedeflerin aracısı, piyonu, tetikçisi olabilir. Hedefsizlik aynı zamanda depresif bir ruh halini de beraberinde getirir. İnisiyatif alma, karar verme güçleşir. Başkalarına bağımlılık, dolayısıyla da daha erken yaşlardaki gelişim evrelerine gerileme gelişebilir.



    Ergenlikte özgüven ve kendilik değeri gelişimi nasıl olur?

    Kendilik kavramına benzer şekilde özgüven kavramı da farklı unsurları içinde barındırabilir. Aynı zamanda uzmanların özgüven tanımları da birbirinden farklılıklar içerebilir. Dilimizde özgüven kelimesi özellikle ingilizcedeki “self-esteem” kelimesinin karşılığı olarak sıkça kullanılmaktadır. Aslında, “self-esteem” kelimesi daha çok “kişinin kendiliği için biçtiği değer” anlamını taşır. Bu nedenle pek çok yazar “özgüven” kelimesi ile “kendilik değeri” ifadesini birbirinden ayrı iki kavram olarak ele almayı tercih eder. Kendilik değeri daha nötr ve nesnel bir ifadedir. Kendilik değerinin yüksek olduğunu gösteren en önemli göstergelerden biri eleştiriye ve engellenmeye karşı hoşgörü düzeyi olarak düşünülebilir. Kendilik değeri yüksek bir birey eleştiriye ve kısıtlamalara karşı daha sakin, yapıcı ve olumlu yaklaşır.

    Özgüven ise daha çok olumlu ve öznel bir anlam taşır. Bazen bir genç kendisini oldukça olumlu ifadelerle tanımlayabilir, kendini gerçekte olduğundan daha güçlü, zeki olarak görebilir ve dışarıdan gelen eleştirilere aşırı tepki verebilir. Bu nedenle özgüveni yüksek bir görüntü içinde davranan bir gencin kendilik değeri düşük olabilir. Bu durum bazı uzmanlar tarafından “yalancı özgüven” olarak da tanımlanmaktadır. Belki iki kavramı birbirinden ayrı ele almak kavram karışıklığını önlemek açısından daha yerinde olur.

    Kendilik değerini tek bir alanda ele almak ve bütüncül bir değer olarak düşünmek de yanıltıcı olabilir. Kişinin kendilik tasarımı içinde çok çeşitli alanlar barındırabilir. Örneğin, akademik alan, sosyal alan, ikili ilişkiler alanı, fiziksel ve sportif beceriler alanı gibi pek çok alanın varlığından söz edilebilir (Busek ve McIntyre, 2003). Dolayısıyla kişinin farklı alanlarda farklı kendilik değeri olması da beklenebilir. Bir genç çok yüksek bir akademik performans sergileyebilir ve bu alanda yüksek bir kendilik değeri geliştirebilirken, aynı zamanda karşı cinsle olan ilişkilerinde kendini oldukça yetersiz görebilir. Tüm alanlardaki kendilik değerlerinin toplamı bütüncül bir kendilik değeri olarak kişinin kendinden genel olarak memnuniyet düzeyini belirleyecektir. Sosyal şartlar ve gelişim dönemlerine göre bazı alanların önceliği değiştikçe algılanan kendilik değeri de değişim gösterebilecektir.

    Kendilik değerinin gelişiminde temel bir formulasyon modelinden söz edebiliriz. Bu modele göre kişi kendilik tasarımlarının boyutlarını içselleştirdiği bireysel hedeflerin boyutlarıyla karşılaştırır. Gelişim sürecinde gerek bireysel özellikleri gerekse çevrenin ona gösterdiği hedefler doğrultusunda genç çeşitli hedefler belirler. Örneğin, üniversiteyi ilk girişte kazanmak kendisine uygun gördüğü bir hedef olabilir. Üniversite hazırlık sürecindeki performansı bu hedefe ulaşmasının zor olduğuna dair sonuçlar ortaya koyarsa kendilik tasarımı yeterince başarılı olamayacağı şeklinde zamanla netleşir. Hedefi ile gerçekteki kendiliği arasındaki fark de kendilik değerini şekillendirir. Hedefin altında kaldıkça kendilik değeri düşer, hedefi yakaladıkça ve üzerine çıktıkça kendilik değeri yükselir. Kendine uygun hedefler koyamayan ve kendilik tasarımında bütünlük ve netliği yeterince geliştiremeyen bireylerde kendilik değeri düşük ve değişken olacaktır.

    Ergenliğin, bireysel özelliklerin, becerilerin, ilgi alanlarının sınırlarını keşfetme yolunda denemelerin arttığı ve ergenlik öncesi özdeşimlerin yeniden sorgulandığı bir dönem olduğu düşünülebilir. Öte yandan, özdeşimlerde gevşeme olması nedeniyle kendilik tasarımlarında ve bireysel hedeflerde oynaklık artar ve net bir kendilik tasarımı henüz gelişmemiştir. Bu gelişmeler ergenin kendilik değerinde de oldukça oynak bir görüntü ortaya çıkmasına neden olur. Bir gün kendini oldukça yeterli, sevilen, kabul edilen, başarılı biri olarak değerlendirirken, bir başka gün oldukça alıngan, öfkeli ve kendini beğenmeyen biri olarak karşımıza çıkabilir.

    Zeka düzeyi yeterli ancak dikkat sorunları olan gençler, dikkat sorunları ve dürtüsel davranışları nedeniyle bazen özellikle motivasyon düzeyine ve dış desteklere bağlı olarak oldukça iyi performans ve yüksek bir başarı düzeyi gösterirken, diğer zamanlarda konsantrasyon ve motivasyon yetersizliğine bağlı olarak zeka düzeyinden beklenmeyecek ölçüde oldukça yetersiz bir performans sergileyebilir. Bu oynaklık gencin kendisini tanımasına, net ve tutarlı bir kendilik tasarımı geliştirmesine engel olur. Öte yandan zaman zaman oldukça yüksek performans göstermesi nedeniyle hedefleri yüksek tutabilir ve çoğu zaman hedefin oldukça altında kaldığı için de kendilik değeri düşük kalabilir. Ebeveynleri, öğretmenleri, akranları da olumsuz gelişmeler ve davranışlar nedeniyle zaten genci sıkça eleştiriyor ve değersizleştiriyordur. Zaman içinde gencin kendilik değeri oldukça düşük bir düzeye inebilir. Erişkinlik yaşlarına geçtikçe kendilik değerini artırma çabası ile hedefleri küçültebilir ve bu da motivasyonu ve çabayı da azaltır ve daha düşük bir hayat kalitesine razı olmak zorunda kalabilir.

    Öte yandan, kendilik değerini artırmaya yönelik olarak, kendini değerli hissedebileceği alanlar bulmak için alternatif ortamlara yönelebilir. Dürtüselliği, değerli olma arayışı nedeniyle bu genç özellikle çeşitli çıkar çevrelerinin hedeflerine alet olma riski içindedir. Suç örgütleri, marjinal gruplar vb. alternatif alanlar geçici bir süre genç için kendini değerli gördüğü, yaptıklarının ödüllendirildiği bir ortam sunar. Ancak bu ortamların doğası gereği riskler çok yüksektir ve zamanla olumsuz sonuçlar kaçınılmaz olur ve kendilik değeri artık onarılmayacak düzeyde zarar görebilir. Ya da bu ortam dışında kendini değerli görebileceği bir ortam kalmadığından suç ve tehlike dışında bir yaşam seçeneği kalmadığı düşüncesi gelişir. Genci bu kısır döngüden çıkarabilecek anahtar kavram kendilik değeridir. Gence kendilik değerinin yükseldiğini hissettirecek alanlar (örneğin spor, sivil toplum kuruluşları) sunmak gerekli olur. Aynı zamanda zararlı ortamlar tarafından sürekli desteklenen kendilik değeri ilişkisinin de kırılması gerekir.

    Kendilik değerinin yükselmesi için kişi gerçek başarılara ihtiyaç duyar. “Sen yaparsın.”, “Aslansın.”, vb. sözlerle kişinin kendini değerli bulması ve kendine güvenmesi çok kısa süre için sağlanabilir. Ancak gerçekle uyumlu olmayan bir hedef gösteriliyorsa bu geçici motivasyonun yerini kısa sürede başarısızlık ve arkasından yetersizlik duygusu alır. Kişinin kendilik değerini yüksek tutabilmesi için öncelikle kendini iyi tanıması gerekir. Zekasının güçlü yanlarını, güçsüz yanlarını, fiziksel olarak beğenilen, beğenilmeyen özelliklerini nesnel ölçümlerle incelenmiş sonuçlara göre değerlendirmelidir. Örneğin, matematikte başarılı olması zor olabilir, burnunun gerçekten bir cerrahi operasyona ihtiyacı olabilir. Böylelikle dezavantajlı özelliklerimizin yaratabileceği olumsuz sonuçları azaltmanın nesnel ve bilimsel yolları aranır, uygun hedefler belirlenir. Bazen bu dezavantajları yok etmek mümkün olmayabilir (ör, fiziksel bir özür olabilir). Bu durumda ilk önce gerçekçi bir kabullenme gerekli olur. İşe yaramayan çabalar, ulaşılmaz hedefler kendilik değerinin düşmesinden başka sonuç doğurmayabilir. Var olan dezavantaja ek olarak düşük kendilik değeri de eklenmiş olur. Bir genci üzmemek adına gerçekleri ondan saklamak, gerçekçi olmayan ümit vermek gencin bize karşı güvenini kaybetmesine, hayal kırıklığı yaşamasına ve onun kendilik değerinin daha da düşmesine yol açabilir.

    Ergenlikte kimlik bocalaması nedir?

    Ergenlikte kimlik bocalaması bazı yaklaşımlara göre bir psikiyatrik tanı olarak ele alınsa da, yaygın kanı bu durumun bir psikiyatrik bozukluktan çok döneme özgü bir psikiyatrik belirtiler kümesi olduğudur. Betimleyici yaklaşımlarda, örneğin bir psikiyatrik tanılama sistemi olan DSM-IV’de “depresyon”, “distimi”, “dürtü kontrol bozukluğu” gibi tanılarla daha iyi açıklanabilecek belirtiler, psikodinamik yaklaşımla bakıldığında “kimlik bocalaması” olarak adlandırılabilir. Kimlik bocalaması, kimlik karmaşası ya da kimlik bunalımı olarak da Türkçede yer alabilir. Bu kavram özellikle Erikson’un kuramıyla birlikte psikiyatri literatürüne yerleşmiştir (Dereboy, 1993). Erikson’a göre kimlik duygusunun oluşmuş olmasının dört ölçütü vardır:

    1. Bireyin gerçekçi bir yaşam çizgisi belirlemiş olması,

    2. Bu yaşam çizgisine yönelmiş olması,

    3. Bu çizgiyi tam anlamıyla benimsemiş olması,

    4. Bireysel varoluş tarzının, bireye yakın çevresinde ve giderek toplumda tanınma sağlaması.

    Erikson’un kuramına göre ergenlik döneminde temel çatışma alanı kimlik duygusu ile kimlik bocalaması karşıtlığıdır. Kimlik bocalaması daha önceki yaş dönemlerinde yaşanan çeşitli çatışmaların izlerini de barındırabilir. Örneğin, ilk aşamadaki güven-güvensizlik karşıtlığı, zamanı kavrama-zaman kargaşası karşıtlığı biçiminde, ikinci aşamadaki özerklik- utanç/şüphe karşıtlığı, kendinden emin olma- kendiyle uğraşma biçiminde, üçüncü aşamadaki girişim-suçluluk duygusu karşıtlığı, rol deneme- rol saplantısı karşıtlığı biçiminde kendini gösterebilir. Kimlik gelişimi sürecinde kimlik bunalımı bir ölçüye kadar normal olarak kabul edilir. Ancak, “kimlik gelişim direnci”, “ters kimlik gelişimi” ya da “hasta kimlik gelişimi” gibi kavramlarla belirtilen kimlik yapılarına yönelim kimlik bocalaması olarak ifade edilmektedir (Dereboy, 1993).

    Türkiye’de yapılan ve ergenlerin psikiyatrik belirtileri ve benlik saygıları üzerine kimlik bocalamasının etkilerini araştıran bir çalışmada (Türkbay ve ark.2005), erkek ergenlerde kimlik duygusu, psikiyatrik belirtiler ve benlik saygısı arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Çalışmanın örneklemini yatılı bir erkek meslek lisesinin dokuzuncu, onuncu ve onbirinci sınıflarının öğrencileri oluşturdu. Denekler kimlik bocalaması için Kimlik Duygusu Değerlendirme Aracının (KDDA) kesim puanına göre iki gruba ayrılarak (Grup I < 70 puan, Grup II ? 70 puan), psikiyatrik belirti sıklığı ve benlik saygısı yönünden karşılaştırıldı. Örneklemedeki deneklerin %16.4’unda kimlik bocalaması saptandı. Grup II’deki denekler GrupI’dekilerine oranla anlamı derecede daha yüksek psikiyatrik belirti sıklığına sahipti.

    KAYNAKLAR

    Blos P (1979). The adolescent passage: Developmental issues. New York: International Universities Press.

    Busek JB, McIntyre JG (2003). Self-Concept and Self-Esteem Develoment. Blackwell Handbook of Adolescence içinde. Ed: Adams GR, Berzonsky MD. 290-309

    Collins WA, Gleason T, Sesma Jr. A (1997). Internalization, autonomy, and relationships: Development during adolescence. In J. E. Grusec & L. Kuczynski (Eds.), Parenting and children’s internalization of values: A handbook of contemporary theory (pp. 78–99). New York: Wiley.

    Dereboy İF (1993). Kimlik Bocalaması: Anlamak, Tanımak, Ele Almak. Özmert Ofset, Malatya.

    Nurmi JE (2004) Socialization and Self Development. Channeling, Selection, Adjustment, and Reflection. Handbook of Adolescent Psychology 2nd Edition içinde. Ed: Lerner RM, Steinberg L. Wiley pub. 85-124

    Steinberg L (1990). Autonomy, conflict, and harmony in the family relationship. In S. S. Feldman & G. R. Elliott (Eds.), At the threshold: The developing adolescent (pp. 255–276), Cambridge, MA: Harvard University Press.

    Türkbay T, Özcan C, Doruk A, Uzun Ö (2005). Ergenlerin Psikiyatrik Belirtileri ve Benlik Saygıları Üzerine Kimlik Bocalamasının Etkileri, Türkiye’de Psikiyatri 7(3): 92-97

    Zimmer-Gembeck MJ, Collins WA (2003). Autonomy Development during Adolescence. Blackwell Handbook of Adolescence içinde. Ed: Adams GR, Berzonsky MD. 175-205


    Dr. Koray Karabekiroğlu


  • En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa English Home Page
    Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

    Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

    Web sitesi: Koray Karabekiroglu