Dikkat içinde pek çok farklı işlevi barındıran oldukça karmaşık bir kavramdır. Örneğin, uyarılmışlık (arousal), uyanıklık (alertness), odaklanma, motivasyon, uyaranın taranması ve seçimi, uygun olmayan uyaranın dışlanması, içdenetim ve gerektiğinde durdurma gibi çok sayıda işlev dikkatin içeriğini oluşturur. Kişi dikkatini vermeden önce uyanık ve uyarılmış hale gelmelidir. Ancak aşırı uyarılmışlık ya da uyanıklık da dikkat verme kapasitesine engel olur. Dikkat sorunları, hareketleri (motor) planlama, sözel akıcılık ve iletişim, duygudurum denetimi, motivasyon ve kendi kendini kontrol edebilme becerilerini olumsuz yönde etkileyebilir.
Uzamış dikkat bilişsel aktiviteyi özgün uyaranlara yönlendirme ve odaklama becerisidir. Öğrenme ve öğrenilenleri kullanabilme için uzamış dikkat gereklidir. Örneğin, oyun sırasında çocuğun “çevreden gelen çeşitli ve karmaşık uayaranlara uygun yanıtlar verebilmesi”, “amaçladığı hedefe yönelik olan bir etkinliği organize biçimde gerçekleştirebilme düzeyi” ve “ortamla ve amaçla ilgisiz davranışları ve dürtüleri baskılama becerisi” ile ilişkilidir. Uzamış dikkat birbirini takip eden 3 işlevden oluşur:
(1) Dikkat verme: Dikkat verme kişinin uyarana yönelmesi veya uyarılmış olmasıdır. Dikkat verme süreci ‘yeni’ ya da ‘önemli’ uyarana karşı refleks olarak yönelmeyi sağlar. Ancak aktif ve istemli özellik taşıması nedeniyle uyaranların dikkat çekici yönleri geçmişteki deneyimlere dayanarak değişir.
(2) Dikkati sürdürme: Yenilik veya karmaşıklık dikkati sürdürmenin en önemli belirleyicisidir. Ortamdaki nesne ya da sürdürülen aktivite karmaşık değilse ve bilgiyi işleme isteği düşük ise dikkati sürdürme süresi çok kısa olacaktır. Dikkatin sürdürebilmesi motivasyondan etkilenir. Görev ne kadar karmaşık olursa olsun motivasyon düşükse dikkatin sürdürülme şansı azalır. Çocukta temel duyusal veya bilişsel problemler yoğunsa motivasyonel problemlerin ortaya çıkması muhtemeldir.
(3) Dikkati sonlandırma: Dikkati sonlandırma ise belirli bir uyarana odaklanmışken dikkatin başka bir uyarana çevrilmesidir. Fiziksel veya zihinsel olarak bitkin hale geldiğimizde veya uyanıklık seviyemiz azaldığında dikkatimiz azalır ve uyarılmış ve aktif durumumuzu yeniden sağlamak için farklı tiplerde duyusal uyarana ihtiyaç duyarız. Ayrıca dikkatin serbestleştirilmesi stresli sosyal etkileşimlerde uyanıklığımızı azaltma işlevi görebilir.
Öte yandan, belirli bir işlem/görev sırasında kişinin dikkatini sürdürmesi ve konu dışı bilginin taranıp dışlanmasına seçici dikkat denir. Seçici dikkat diğer bilgileri dışlayarak tek tip bilgiyi seçme ve ona odaklanma becerisine işaret eder. Hem istemli hem istemsiz bileşenlere sahiptir. Aktif seçici dikkat dikkatin seçilmiş bir uyarana yöneltilmesi çabasını içerir. Daha önceki deneyim ve eğitime dayanır. Pasif seçici dikkat içinse çaba gerekmez, istemsiz yapılır. Önemsenmiyor, aldırılmıyor gibi görünen olayların kaydedilip algılanmasıdır. Bu tip dikkat tehlikelere karşı korunmada önemlidir.
Dikkat işlevleri nasıl gelişir?
Dikkat becerisi kişinin kendi hareketlerini derinlemesine düşünebilmesi ve değişen koşullardaki taleplere göre yeni stratejiler yaratarak cevap verebilme kapasitesidir. Zamanla dışsal noktaların kontrolünden özdenetime doğru bir kayma gerçekleşir. Özdenetim kişinin kendi isteklerini ve davranışlarını erteleyebilmesi ve dış kontroller yokluğunda genel sosyal beklentilere uyabilme becerisidir. Dikkat işlevleri aslında temel olarak hayatın ilk yıllarında gelişir. Doğumla 3. ay arasında bebek çevresindeki bilgileri seçici bir şekilde taramayı öğrenir. Daha sonra, üçüncü ayla bir yaş arasında duyusal-motor (hareket sistemi) düzenleme becerileri gelişir. Refleks olmayan hareketler için istemli hareket kontrolü gelişir. Motivasyon davranışın önemli bir belirleyicisi olur. Daha az aktif olan bebeklerde bakımverenin dikkati sağlama ve sürdürmesi oldukça önemli olur. Birinci yaştan itibaren hareketler hedefe yöneltilir ve çevreyle daha uyumlu hâle gelir. Ancak bebek çevresinden gelen sinyallere bağımlıdır ve olayları hatırlama veya kendi hareketlerine yansıtma kapasitesi yeterince gelişmemiştir. İkinci yaş gününden itibaren, zihninde temsili düşünceler oluşur bellek gelişimi öne çıkar. Bunlar sosyal kurallar ve koşullarla ilişkili beklentilerin öğrenilmesini sağlar. Bakım veren bu dönemde önemli bir yardımcı düzenleyici olmaya devam eder.
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) olan çocukların duyusal yollarla (işitme, dokunma, vb) ve denge sistemi ile gelen bilgileri işleme zorlukları ve hareketleri koordineli bir şekilde gerçekleştirme sorunları daha fazladır. Dikkat işlevlerindeki sorunların göstergelerinden biri de davranışları ve dürtüleri frenleme eksikliğinin olmasıdır. Davranışları durdurabilme ön beynin (frontal lobun) temel işlevlerinden biridir ve ön beynin işlevinin bozulması durumunda, çalışma belleği, duygulanım, uyarılmışlık ve motivasyonun içdenetimi olumsuz etkilenebilir. Çocuk konu ile ilişkisi olmayan uyarana yönelme, kolaylıkla çelinebilirlik, aşırı hareketlilik ve azalmış dikkat süresi gösterir.
Uyarılmışlık düzeyini çok sayıda bedensel süreç etkiler ve bu düzey “aşırı uyarılmışlık” durumundan “derin uyku” durumuna uzanan bir yelpazeye sahiptir. Uyarılmışlık düzeyine göre kişi duyusal uyaranlara farklı tepkiler verir. Bu düzeyler temel olarak 24 saatlik gün-gece döngüsü (sirkadyen ritm) ile belirlenir. Bunun dışında uyarılmışlığı artıran çok sayıda etken vardır. Örneğin, organizma için “yeni” olan herhangi bir uyaran karşısında kişi her ne yapıyorsa durdurur ve antenlerini uyaranın kaynağına çevirir. Bu yönelme bir reflekstir ve kişiyi bilinçsiz bir şekilde uyararak “yeni” ve “beklenmedik” uyarana yönlendirir. Aynı yönelme yeni olmayan ancak daha önceden “önemli” bir bilgi olarak kaydedilen durumla karşılaşıldığında da kendiliğinden gerçekleşir. Bilginin “önemli” olarak kaydedilmesi deneyimlerle gerçekleşeceği gibi, içgüdüsel, türe özgü bellekte de yer alan bir bilgi olabilir.
Kişi ‘yeni’ ya da ‘önemli’ bir uyaran ile karşılaştığında davranışsal ve fizyolojik cevaplar verilir. Örneğin, kalp atım hızı ve beynin elektriksel aktivitesi (EEG) değişiklikleri görülebilir. İlk önce baş hareketi olur, duyma ve görme kolaylaşır. Hemen sonrasında fondaki gürültüyü azaltmak ve görme keskinliğini artırmak için vücut hareketleri azaltılır. Daha sonra uyaranın birey için ne anlam taşıdığına bağlı olarak uyarana yönelik inceleme başlar (ör, yakınlaşma). Eğer uyaran şiddetliyse sinir sistemi uyaranın şiddetini azaltmaya çalışır. Eğer uyaranın yoğunluğu zayıfsa, ancak birey için anlamlıysa, organizma bu yoğunluğu artırmaya çalışır.
Öte yandan, tekrarlayan sunumlar sonucunda tepki ortadan kaybolur ve “alışma” gerçekleşir. Alışma öğrenmenin en basit formudur. Ortama uyum sağlamak için gereklidir. Konu dışı uyaranları görmezden gelme ve yaşamın devamı için önemli olan uyaranları seçme ile ilişkilidir. Örneğin, ders çalışma sırasında yan odadan gelen televizyon sesine, koltuk yüzeyinin sırtında oluşturduğu hisse, dikkati dağıtıcı diğer tüm uyaranlara alışma gerekli olur. Yaşlılıkta görülen bunama durumlarında, şizofrenide alışma zorlukları olduğu bildirilmiştir. Genel olarak “yenilik”, “karmaşıklık”, “zıtlık”, “sürpriz” ve “belirsizlik” içeren obje, kişi, olay ve görevler ilgimizi daha çok çeker. Uyaran ne kadar yeni, karmaşık ve ilginç ise ona yönelik alışma o kadar uzun sürer, geç olur. Oysa uyaran tanıdık, zayıf, çok kısa veya uzun süreliğine veya çok hızlı bir şekilde sunulmuş ise alışma daha kolay oluşur.
Dr. Koray Karabekiroğlu
En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir...
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez
veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz.
Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.