Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ile ilgili gerçek olgu örnekleri
Oğlum okulu sevmiyor…
Soru: Benim 8 yaşında bir oğlum, 5 ve 1,5 yaşlarında iki kızım var. Oğlum geçen yıl birinci sınıfa başlayana kadar “yaramaz” diye tanımladığımız bir çocuktu. Yaramazlıkları da tehlikeli boyutlarda görmediğimiz için bizi pek rahatsız etmiyordu. Evde bazen koltukların üstünde hoplayıp zıplar, sürekli hareketli oyunlar oynamayı sever. Biz bunu apartman hayatının ve şehirde yaşamanın getirdiği bir stres olduğunu, bizim çocukluğumuzda sokaklarda oynayarak attığımız enerjiyi onun evde harcıyor olmasına bağlardık. Onunla sokağa çıktığımızda o hep önümden koşarak sağa sola hoplayarak gitmeyi severdi. Ben de onun dikkatini toplamak için oyunlar üretirdim. Sevdiği hayal kahramanlarını hatırlatıp "hadi şimdi sen Harry Potter'sin ve görevin gideceğimiz yere beni caddelerden güvenli bir şekilde geçirmek" derdim ve ona puanlar verirdim. Biz aramızda anlaşırdık. Ama bir başkası ile durum farklı sonuçlanırdı. Anlatmak istediğim ben çocuklarımla oyunlara dayalı bir iletişim kurmayı tercih ettim. Öyle davranınca daha kolay öğrendiklerini ve zevk aldıklarını düşünüyordum. Onlarla konuşmak, anlatmak eşimin de benim de hoşumuza gider. Oğlumuz birinci sınıfa başladığında hiç beklemediğimiz bir durumla karşılaştık. İlk hafta okuldan sıkılmaya başladı. “Gitmek istemiyorum, sıkılıyorum, hep aynı şeyi yapıyoruz” gibi şikâyetleri oldu. Biz de yeni bir ortama girdiği için zorlandığını ve zamanla uyum sağlayacağını düşündük. Okulun ikinci haftası okul yönetimi bizi davet etti ve eşimle beraber gittik. Bize çocuğumuzun sınıfta durmadığını, sürekli yer değiştirdiğini, anlamsız sesler çıkardığını, sınıftan çıkıp gittiğini ve okuma yazmayı hemen öğrendiğini söylediler. Öğretmeni "Beni beğenmiyor, bir şey söylediğimde ya da azarladığımda sen yanlış biliyorsun diye beni ikaz ediyor, baş edemiyorum" dedi. Ve okul yönetimi onu takip ettiklerini ve onun diğer çocuklardan farklı olduğunu, zekâsını ölçülmesi ve önce özel bir psikiyatriste, daha sonra rehberlik kurumuna gitmesi gerektiğine karar verdiler. Biz oldukça telaşlandık. Psikiyatrist bize "Tofranil" adlı ilacı önerdi, Rehberlik Araştırma da uzun süreli masa başı görev verilmemesi, ayrı bir ders programı uygulanması konusunda bir rapor hazırladı. Öğretmenimiz gayet sabırlı davranıyordu fakat zaman zaman tahammülsüzlük de gösterdiği oldu. Eşim internette yaptığı araştırmalar sonucunda ilacı kullanmak istemedi, ben de ikna oldum ve kullanmadık. Bir yıl boyunca ders yapmayan çocuğumuz bütün testlerinde başarılı oldu. Hatasızdı. Bir yılı böyle geçirdik. Yaz tatilinde de ona hoş vakit geçirtmeye çalıştık. Şu an ikinci sınıfa başlayacak ve ben pek değiştiğini düşünmüyorum. Gördüğüm kadarıyla, okul yönetimi onu ilginç buluyor ve çok da sevgi gösteriyor. Ama ben hala onun bu durumu için ilaç kullanmak dışında farklı bir yöntem bilmiyorum. Bu konuda birçok şey yaptım ama hala bir fikir sahibi değilim. Birçok anne baba bizim çocuklarımızı fazla şımarttığımızı, her isteklerini ciddiye aldığımız için böyle davrandığını söylüyor. Eleştiri alıyoruz. Bana nasıl yardımcı olabilirsiniz? Ne yapmalıyım? Bir endişem de 5 yaşında olan kızım da benzer şeyler yapmaya başladı. Acaba o da mı ağabeyi gibi davranacak? Ne yapacağımı bilemiyorum. Önerilerinizi ve yönlendirmenizi bekliyorum.
Yanıt: Öncelikle şunu söylemek isterim: Anlattığınız sıkıntıları yaşayan o kadar çok aile var ki, bir çocuk psikiyatristi için oldukça iyi bilinen ve çok çok fazla şeyler yapılabilecek bir alan. Yani, öncelikle şartlarınız ölçüsünde, sabredip, iyi bir çocuk psikiyatristi ilişkisi kurarsanız mutlaka fayda görürsünüz. Sizin çocuğunuza gelince, zekâsı normal, hatta ileri olabilir, ancak dikkat ve dürtü kontrolü açısından zorluklarınızın olduğu da aşikâr. Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğunda zekâ düşük veya çok ileri de olabilir. Ancak zekânın verimli kullanılması engellenmiş olur. Yani, 130 IQ'lu bir çocuk 110-115'lik bir çocuk gibi performans gösterebilir. Bunun akademik sonuçları da ancak ortaokulda kendini göstermeye başlar. Yani, hiç çalışmayan bir çocuk ilkokulda çok iyi bir derece alabilir, ancak ortaokul-lise (hatta ergenliğin kendine özgü özellikleri de eklendikçe) çok zor bir dönem haline gelebilir. Öte yandan, ders başarısı belki birçok aile için öncelikli olabilir, ama özellikle bir çocuk psikiyatristi için “ruhsal gelişim”, “sosyal gelişim”, “kişilik gelişimi” de akademik başarı kadar önemlidir. Tüm bu sebeplerle, çocuğunuza “hiperaktif”, “dikkat eksikliği” vs. ne tanı konursa konsun, dikkat eksikliğine yönelik tedavilerden mutlaka fayda görecektir. "Tofranil" veya başka bir ilaç ve diğer tüm terapötik (terapi) yöntemlerin de olumlu etkileri olacaktır. Önemli olan bu konuda uzman, ehil birilerinden yardım almanız.
Oğluma ders çalıştırmakta zorlanıyorum…
Soru: İlkokul birinci sınıfa başlayan oğluma ders çalıştırmakta zorlanıyoruz. Her akşam işten eve gelip yemek yememiz akşam saat 20’yi buluyor ve dersle uğraşmamız saat 23’e kadar sürüyor. Öğretmeni de anladığım kadarıyla fazla ödev veriyor. Tabii ki onun dikkatini toplamak çok zor oluyor. “Parmağım acıdı, başım ağrıdı, kalemimin ucu azaldı, silgim silmedi” gibi bahaneler sunuyor. Evimiz tam bir kâbusa döndü. Belli bir zamandan sonra sabrımız tükenmeye başlıyor, kızıyoruz.
Hemen arkasından ağlayarak “öğretmenim dövüyor, okula gitmicem” diyor. 15 dakika onu susturmaya çalışıyoruz. Ne yapıp, nasıl davranacağımızı bilmiyoruz. Dersleri için onu yalnız bırakamıyoruz. Öğretmenimiz “tüm sorumluluk sizin, ben yeterli gelemiyorum, teke tek ilgilenmek gerekli onun için” diyor. Yardımlarınızı bekliyorum.
Yanıt: Birinci sınıf henüz çok erken, bu nedenle ona mutlaka destek olmak gerekli olacaktır. Zaten ilkokul döneminin sonuna kadar çocukların kendi başlarına oturup ders çalışmalarını beklememek, hiç değilse bir etüt ortamı gibi ona destek olmak, yol göstermek için yanında olabilmek gerekli. Öte yandan, henüz birinci sınıftayken pek çok öğrenci ders çalışma düzeni oturtana kadar sorunlar yaşasa da bu sizin sözünü ettiğiniz sorunların çoğu dikkat eksikliği olan çocuklarda daha fazla görülüyor ve ileriki yıllarda da azalsa bile devam ediyor.
Kocam hiperaktif mi?
Soru: Benim sorum, hiperaktivite yalnız çocuklarda mı olur? Benim kocam 28 yaşında ve durduğu yerde duramayan, dikkatini toplayamayan, eline aldığı işten hemen sıkılıp üstün körü tamamlamaya çalışan telaşlı biri. Merak ediyorum acaba hiperaktif mi?
Yanıt: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukların yaklaşık %5'inde görülüyor. Bu çocukların tedavi almaması durumunda yaklaşık 3'de ikisi erişkin yaşlarda da bu özellikleri göstermeye devam ediyor. Yani neredeyse her otuz erişkinden birinde de DEHB var. Erişkin hiperaktivitesi çok çok önemli bir sorun. Pek çok psikiyatrik bozukluğun temelinde ve öncesinde bulunabiliyor ve genellikle erişkinlik yaşlarında “kişilik bozuklukları”, “kaygı bozuklukları”, “duygudurum bozuklukları” gelişmesinde öncül olabiliyor. Erişkin DEHB’sinde arkadaş ilişkileri, iş yaşantısı gibi alanlarda sorunlar sık yaşanıyor. Dürtüsel özellikler, sabredememe, yenilik arayışı gibi özellikler nedeniyle trafik kazaları, alkol-madde kullanımı, riskli davranışlar çok daha fazla görülüyor. Diğer bir deyişle, erişkin yaşamında da temel bir problem ve diğer problemlere kaynak olabiliyor. Öte yandan, erişkin dönemde görülen depresyon eğer DEHB’ye eşlik ediyorsa kullanılan ilaç tedavileri, destekleyici tedaviler de değişiklik gösterebiliyor. İleriki yıllarda "erişkin hiperaktivitesi" terimini daha sık duyacaksınız. Önemli olan çeşitli medya organlarında uzman olmadığı halde “uzmanmış” gibi görünen kişilerin çarpıtmaları ile bu durumu yok saymamak ya da tam tersi ufak tefek problemlere de gerekli değerlendirme ve takipleri yapmadan DEHB tanısını koymamak. Böyle baktığımızda eşinizin DEHB’si olup olmadığını bilemem, ancak ifade ettiğiniz yakınmalar DEHB’de de görülen yakınmalar.
Kızımın kırmızı reçetelik bir ilaca ihtiyacı olabilir mi?
Soru: 8 yaşındaki kızımı bir çocuk psikiyatristine götürüyorum. Orada bir takım testler yaptılar ve kızımda dikkat dağılma sorunu olduğunu ve matematikle ilgili konularda zayıf olduğunu söylediler. Bunun ileriki aşamalarda derslerine de yansıyacağını söylediler ve “Ritalin” diye bir ilaç verdiler. Eczanede ilacın kırmızı reçete olduğunu söylediler ve ben ilacı almadım. Kızımın acaba farklı bir durumu söz konusu olabilir mi? Kırmızı reçetelik bir ilaca gerek var mı? Acaba doktorun bize söylemediği bir şey olabilir mi? Durum daha ciddi mi?
Yanıt: Öncelikle söylemek gerekir ki, kırmızı reçete olması sizi kaygılandırmamalı. Bu tür ilaçların kırmızı reçete ile yazılmasının nedeni bu ilaçların denetimsiz satılmasını önlemek. Çünkü, özellikle doktor kontrolü dışında kullanımı, bu ilaçların etkin bir uyarıcı olması nedeniyle, doz aşımı kalple ilgili risklere ve ilacın kötü amaçlar için (örneğin doping olarak) kullanılması gibi nedenlere yol açabileceğinden, bu tür bir kısıtlama yapılmış durumda. Bu yüzden, ilacı size öneren doktorunuzla mutlaka konuşarak, ona kaygılarınızı da ifade ederek, ilacı kullanıp kullanama kararını yeniden gözden geçirebilirsiniz. İlaç kullanmama kararının da hem maddi hem de manevi yan etkileri, olumsuz sonuçları olabilir.
Oğlum her şeye karşı geliyor…
Soru: Size bir şey danışmak istiyorum. Yardımcı olursanız sevinirim. Oğlum yakında 5 yaşında olacak. İnanılmaz asi bir çocuk ve onun zaman zaman hiperaktif olduğunu düşünüyordum, ama sanırım değil. Çünkü sadece birkaç davranışa bakarak hiperaktif dememem gerektiğini biliyorum. Size sormak istediğim konuya gelince; inanılmaz derecede her şeye muhalefet olan bir çocuk hiç bir zaman hiçbir şeyi ilk defasında “tamam” demez, hep karşı gelir. “Ben yapamam, ben giyemem, yiyemem”, vs. sürekli dilindedir. Dün, “oyuncaklarını toplar mısın?” dedim. “Hayır, şu anda oyuncaklarımı toplamak istemiyorum. İstesem senin söylemeni beklemeden ben zaten toplarım” dedi bana. “Kapıyı kapatır mısın lütfen?” diyorum, “yeter artık her şeyi benden istiyorsunuz” diyor. Sanki evin işini ona yaptırıyoruz. Hep alttan alarak yumuşak davranarak baş ederiz diye düşünüyoruz ama olmuyor. Bazen kendine zarar verecek bir şey yapıyor, “annecim, bak öyle yaparsan canın acır, lütfen yapma” diyorum, “sen bana karışamazsın, bu benim hayatım istediğim gibi davranırım” diyor. Bazen yapmaması gereken bir şey yaptığında (saygısızlık, kötü sözler söyleme, vs.) onu uyardığımızda çocuk kendini öyle bir savunuyor ki hiç susmadan konuşuyor da konuşuyor. Susmasını bilmiyor, haklı da olsa haksız da olsa konuşuyor. Şimdi bu yaşta onu doğruya yönlendiremiyoruz, sonra büyüdüğünde nasıl yapacağız diye üzülüyorum. Bize ne önerirsiniz? Ne yapmalıyız?
Yanıt: Anlattığınız kadarıyla oğlunuzda görülen belirtiler "karşıt olma/ karşı gelme bozukluğu" (KKGB) diye adlandırılan duruma uyuyor. Bu bozukluğun DSM-IV tanı sisteminde tarif edilen belirtileri şunlardır:
1. sık sık hiddetlenir (huysuzlaşır).
2. sık sık büyükleriyle tartışmaya girer.
3. büyüklerinin isteklerine ya da kurallarına uymaya çoğu zaman etkin bir biçimde karşı gelir ya da bunları reddeder.
4. çoğu zaman, isteyerek, başkalarını kızdıran şeyler yapar.
5. kendi yaramazlıkları için çoğu zaman başkalarını suçlar.
6. çoğu zaman alıngandır, çabuk darılır ya da başkalarınca kolay kızdırılır.
7. çoğu zaman içerlemiş, kızgın ve güceniktir.
8. çoğu zaman kincidir ve intikam almak ister.
Bu bozukluk sıklıkla dikkat eksikliği bozukluklarıyla birlikte görülür, fakat dediğiniz gibi birkaç dikkat sorunu, dikkat eksikliği tanısı alması için yeterli olmayacaktı. Fakat ileride, bu KKGB, davranım bozukluğu oluşması için önemli bir risk etkenidir. Ayrıca dikkat sorunları daha sonraki yıllarda daha fazla sorun yaratmaya başlayabilir. Öte yandan, KKGB bozukluğunun ortaya çıkmasında ya da pekişmesinde rol oynayabilecek aile içi tutumların varlığını da gözden geçirmek gerekecektir. Karşı olma, karşı gelme, tanımı itibariyle bir şeye karşılık içerdiğinden, o karşıdakilerin tutumu, davranışları, ilişki kurma biçimleri de soruşturulmalıdır. KKGB tedavisi de DEHB tedavisine benzer şekilde çok alanda yaklaşımları gerektirir.
En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir...
Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat
Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez
veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz.
Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.