Türkçe English

Ergenlerde Kendine Zarar Verme Davranışları

Kendi bedenine zarar verme davranışı neden olur?

Kolları jiletle çizme, duvara yumruk atma, kafa atma, bedenin çeşitli yerlerine yara açma gibi davranışlar ergenlerde sık görülen kendine zarar verme davranışları arasındadır. Davranış sorunları, kişilik ve kimlik gelişimi sorunları ve madde kullanımı olan ergenlerde kendini kesme riski yüksektir. Sıkıntı yaratan duygularla baş etmede ve yaşadığı sorunları çözmede zorluk çeken ergenlerde kendini kesme davranışı sık gözlenir. Çocuğun ailesi ya da arkadaşları tarafından reddedilmesi, korkması, utanması, kendini yalnız hissetmesi ve panik olması kendini kesmeyi artıran etmenlerdir. Öfke ya da incinme gibi olumsuz duygular kendini kesmede önemli derecede rol oynar. Bedende kalıcı değişiklikler yapmak (ör, dövme yaptırmak, piercing için delik açmak) bazı kuramlara ve yazarlara göre kendine zarar verme davranışı içinde ele alınsa da, fiziksel sağlığı tehdit etmediği ölçüde bu davranışları sorun davranışı olarak görmemek de mümkündür.

Kendine zarar verme eylemleri olan, aynı zamanda da zihinsel işlevleri yüksek olan ergenlerin uzun süre yatırılarak tedavi edildikleri 30 yataklı bir merkezin deneyimlerini aktaran bir yazıda (Bratter ve ark., 2008), kendilerine zarar veren bu gençlerin aileleri, arkadaşları, öğretmenleri ve terapistleri tarafından son derece olumsuz ifadelerle anıldıkları belirtilmiştir. Bu gençler güvenilmez, tedavi edilemez, sevimsiz, dengesiz, mutsuz, geçimsiz, değersiz ve başarısız bireyler olarak görülürler. Bu ergenlere sıklıkla bipolar afektif bozukluk (manik depresif bozukluk, iki uçlu duygudurum bozukluğu), major depresif bozukluk, karşıt olma/karşı gelme bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, madde kötüye kullanımı bozuklukları, vb. psikiyatrik tanıları konur ve çok sayıda ilaç tedavisi almak zorunda kalabilirler.

Bu ergenler çok zor ikna olurlar ve yaşadıklarından tatmin olmakta çok zorluk çekerler (Bratter ve ark., 2008 ). Hayatın anlamsız olduğu ve yaşanmaya değmez olduğu düşüncesini güçlü bir şekilde hissederler. Aslında pek çok yazar bu duyguların çağın, modern hayatın bir sonucu olduğunu savunmaktadır (Giddens, 1991). Sahip olunabilecek sayısız nesne ve kazanılabilecek pek çok beceri vardır, ancak bunlar için yeterli zaman da yoktur, para da. Ayrıca, pek çok kişinin sosyal konumu ve bireysel beceri düzeyi bu olanakları elde etmeyi imkansız kılar. Özellikle ergenlik öncesi istediği pek çok şeyi elde etmiş, ya da aksine istediklerinden neredeyse hiçbirine ulaşamamış çocuklarda ergenlik döneminde anlamsızlık, değersizlik ve boşluk duyguları daha fazla görülebilir. Onları uyarmak için oldukça kuvvetli uyaranlara ihtiyaç vardır. Ancak yoğun duygular onları harekete geçirebilir. Bazen depresif duygulardan, boşluk hissinden uzaklaşabilmek için, yoğun uyaranlar yaratabilmek için kriz ve kaos ortamı yaratabilirler. Acı veren duyguların yerine acı veren bir bedeni tercih edebilirler. Örneğin, koluna bir çizik attığında yaşadığı acı ona var olduğunu hissettiriyor, duygusal acısını hafifletiyordur.

Duygusal yoğunluğun arttığı dönemlerde yaşanan acı verici duyguları bastırmak için çalışan beyin bazen ergende unutkanlık, dalgınlık, sanki kendinde değilmiş gibi olma ve benzeri belirtilerin gelişmesine yol açabilir. Çözünme (disosiasyon) yaşantısı olarak da adlandırılan bu dönemin önemli bir bölümü kişi tarafından daha sonra hatırlanmaz. Pek çok kendine zarar verme eyleminin öncesinde bu tür çözünme yaşantılarının var olduğu bildirilmektedir. Bu nedenle çoğu zaman ergen yaptığı eylemin acısını çok fazla hissetmemektedir, bu acıya dayanabilmektedir. Buna benzer çözünme yaşantıları intihar davranışından önce de sık görülür. Öte yandan, özellikle bazı yerel dinlerde ve tarikatlarda yapılan bazı dini etkinliklerde de benzer şekilde bir trans hali yaşanmakta ve o sırada fiziksel acı algısı oldukça azalmaktadır. Yoğun duygusal ve fiziksel acı veren travmatik deneyimlerde (örneğin, deprem, tecavüze uğrama) de benzer şekilde çözünme yaşantısına sık rastlanır. Kişi travmatik olayın acısını hissetmemek adına –bilinçli olmaksızın- algılarını bir ölçüde kapatır ve olayın ayrıntılarını çoğu zaman hatırlayamaz.

Kendine zarar verme davranışı olan ergenlere benzer şekilde depresif duygular, boşluk ve anlamsızlık hissi yaşayan ergenler farklı tutumlar da geliştirebilirler. Örneğin, yeme bozuklukları, kumara aşırı düşkünlük, riskli sporlara aşırı ilgi ve adrenalin tutkusu, internet bağımlılığı, suça karışma, vb. pek çok davranışın temelinde bu duygular ortaya çıkabilir. Bu tür davranışların sonucunda da olumsuz tepkiler ve beğenilmeme kaçınılmaz olur. Aslında en çok kabullenilme, sevilme, değer verilme ve başarı hissine ihtiyaç duydukları halde tam tersini elde ederler ve bu kısır döngü bazen intiharla, ya da ciddi suç eylemleriyle sonuçlanabilir. Kimlik gelişimi sırasında riskli ergenler kimlik bunalımı denen sorunları yaşarken benzer davranışları sergilerler. Kendine zarar verme davranışı aynı zamanda kimlik krizinin de bir göstergesidir.

Zaman içinde sürekli olumsuz tepki alan bu ergenler sanki erişkinleri test etmek istermişçesine aksi davranışlarda bulunurlar. Diğer bireylerde oldukça kışkırtıcı ve rahatsız edici bir algı yaratırlar. Özellikle ergenlik dönemlerinde bu gençlerin aradığı ve ihtiyaç duyduğu kişi onlara gerçekten değer veren, onlarla çatışmaktansa onları anlamaya çalışan, sabırlı ve tatlı sert, tutarlı davranan, kendi davranışlarıyla da onlara örnek olabilecek kişidir. Hababam Sınıfında yaşananlara benzer şekilde, önceleri bu kişileri test etme, onların güvenilir bireyler olup olmadıklarını anlamaya çalışmak adına daha da fazla üzerine gitme gibi davranışlar geliştirebilirler. Yine Hababam Sınıfında olduğu gibi tutarlı, yapıcı, saygılı ve değer veren bir kişi zaman içinde bu ergenlerde olumlu yönde davranış değişikliğini sağlayabilir. Tedavi sürecinde de uygulanmaya çalışılan temel yaklaşım benzerdir.

Erikson kendine zarar veren ergenlerin kimlik sorunu yaşadıklarını vurgulamıştır. Bu ergenlerin kendilik değerlerinin düşük olduğunu, değersizlik duygularının yoğun olduğunu belirtmiştir. Bu ergenlerde “ancak sadece” (if only) diye tanımlanan bir sendromdan söz edilir (Bratter ve ark., 2008). Örneğin, bu ergenler “ancak sadece annem babam boşanmamış olsaydı...”, “ancak sadece biraz daha zeki ve zengin olsaydım,...” benzeri sözleri sık sık dile getirirler. Fakat hayatlarındaki sorunların ve eksikliklerin üstesinden gelmek için yeterli çabayı sarf etmezler. Çünkü kaybetmekten korkarlar ve aynı zamanda hedefleri gerçekten ulaşılması zor hedeflerdir. Bu durum da özgüvenlerinin daha fazla zarar görmesine yol açar ve değersizlik ve suçluluk duyguları daha da pekişir. Bu çocuklara psikiyatrik yaklaşımda kilit kavram kendilik değerinin tamiridir. Bu davranışları ortaya çıkaran ya da eşlik eden psikiyatrik sorunlara (örneğin, depresyon, dürtü kontrol bozuklukları) yönelik ilaç tedavileri de sıklıkla kullanılır.

Tedavi sürecinde üzerine gidilmesi gereken etkenlerden bir diğeri de sosyal damgalamadır. Bu ergenler çok kısa zamanda aileleri, arkadaşları, öğretmenleri ve yakın çevreleri tarafından damgalanmaktadırlar. Hatta psikologlar ve psikiyatristler de kişilik bozukluğu tanısını koyarken bazen aceleci davranırlar. Bu damgalama ergende bazen geri dönüşü olmayan bir yolda olduğu düşüncesini yaratır. Zaten ne yaparsa yapsın artık insanların sevgisini ve güvenini kaybetmiş hissedebilir ve öğrenilmiş bir çaresizlik duygusu gelişebilir. Damgalama nedeniyle sosyal olanakları kısıtlanabilir, arkadaşları uzaklaşabilir, haksız yere suçlanabilir ve bu nedenle daha yapıcı ve olumlu bir davranış örüntüsü geliştirmesi daha da zorlaşır. Özgüveni daha da zedelenen ergen kendine zarar verme davranışına daha çok yönelir. Bazen bu davranış sayesinde geçici bir süre rahatlama yaşadığından bu yöntemi sıkıntı duyduğu hemen her zaman uygulamaya başlayabilir. Bir tür takıntılı (kompulsif) rahatlama aracı olarak sürekli pekişebilir. Davranış arttıkça da damgalama ve dışlanma daha da artar. Değişimi, olumlu gelişmeyi sağlamak için ergenin değişime ve kendine inanması gerekir. Ergenlik yıllarında özellikle kimlik gelişiminde sorunlar yaşayan ergenlerin çevresel tepkilere oldukça hassas olduğu düşünülürse, değişime inanmaları için öncelikle çevresindekilerin değişime inanması gerekli olur.

Kendine zarar verme davranışı bir kimlik arayışı göstergesi, bir kişilik bozukluğu belirtisi olabildiği gibi, dönemsel bir depresyonun geçici bir belirtisi, daha önce yaşanan bir travmatik deneyimin sonucu, madde kullanımı ile tetiklenen bir davranış ya da takıntı (obsesif kompulsif) bozukluğu olan bir bireyin takıntılı (kompulsif) bir davranışı da olabilir. Ne olursa olsun genelde kendilik değeri düşük bireylerde gözlenir. Kendilik değerini düşüren en önemli etkenlerden birinin de aile içi çatışmalar ve özdeşim sorunları olduğu düşünülürse, kendine zarar verme davranışı olan ergenlerin ailelerinde psikososyal sorunlara daha fazla rastlamak beklenen bir bulgudur. Bu nedenle bu ergenlere yaklaşımda ergenin ailesi de incelenmeli ve tedavi sürecinin bir parçası olabilmelidir.

Kendine zarar verme davranışı olan ergendeki keder, utanç, korku, değersizlik, öfke gibi olumsuz duyguların yapıcı bir yönde kullanılması gerekli olur. Ergen bu olumsuz duygularla yüzleştikçe değişime karşı daha fazla motivasyon sağlayabilir. Öncelikle özgüveni arttıran girişimlerle ve duyguların şiddetini azaltan uygulamalarla ergene değişim için uygun ortam sağlanmaya çalışılır. Daha sonra bireysel terapi sürecinde duyguların kaynağı ve sonuçları derinlemesine incelenir ve duyguları tetikleyen, körükleyen ve sürmesini sağlayan etkenlerin azaltılması için eylem planı hazırlanır. Bu eylemlerde de zaman zaman başarısızlıklar olması kaçınılmaz olduğundan, gencin zaman zaman olumsuz duygulara geri dönmesi, tedaviye direnç geliştirmesi de doğaldır. Tedavi ekibi gençle aynı taraftadır ve ortak düşman olumsuz duygulardır.

Ergen kızlarda kendine zarar verme davranışı neleri içerir?

Ergen kızlarda kendine zarar verme davranışı erkeklere oranla daha sık gözlenir. Özellikle ülkemizde özellikle genç kızlarda görülen “çok sayıda ilaç içme davranışı” çoğu zaman kendine zarar verme davranışı olarak kendini gösterir. Klinikte çoğu örnekte de görüldüğü gibi bu davranışlarda ölme arzusu temel belirti değildir. Bu davranışların ergen kızlarda bir tür özerklik çabasının göstergesi olabileceği savunulur (Perl, 1999). Yeme bozukluklarının önemli bir bölümünde de öngörüldüğü gibi temel sorun özerklik mücadelesi olarak karşımıza çıkabilir. Bazen ergenin kendisine ait olarak hissedebildiği tek varlık kendi bedenidir ve bunu kendine ve başkalarına ispatlama gereksinimi duyabilir. Benzer şekilde 1-4 yaş çocuklarında görülen yeme bozukluklarının büyük bir kısmında da özerklik mücadelesi göze çarpar.

Bedene yönelen öfkenin (ör, bilekleri kesmeye kalkma, ilaç içme, yeme bozuklukları geliştirme) daha çok kızlarda görülmesinin iki temel nedeni olabilir. Birincisi, kızlar için beden ve bedenin tümü –erkeklerle karşılaştırıldığında- daha belirgin bir cinsel nesne olmuştur. Cinsel kimlik gelişiminde sorunlar yaşayan ya da beden imgesi açısından düşük özgüvene sahip kızlarda beden ötekileştirilmek istenir. Bedene zarar vererek ondan uzaklaşmak, kendiliğin diğer parçalarını ondan korumak hedeflenir. İkincisi, kızlar pek çok kültürde –erkeklerle karşılaştırıldığında- daha az sosyal ve kültürel haklara sahiptir. Örneğin, erkekler daha geç saatlere kadar dışarıda kalabilir, cinsel açıdan daha özgürce davranabilir, evin ve çocukların ihtiyaçlarını eşine yükleyebilir. Sorumlulukları altında sıkışan ve yeterince hakka sahip olamayan genç kız elindeki tek varlığı olarak bedenine sahip olduğunu gösterir. Bedene artan yatırım çoğu zaman duygusal sorunların fiziksel belirtilerle dışa vurulmasını (ör, karın ağrıları, baş ağrıları, kasılmalar, uyuşmalar, vb.) da tetikler.

Vajinismus (cinsel ilişki öncesi vajina kaslarının sert bir şekilde kasılarak ilişkiye izin vermemesi) gelişiminin psikodinamik temelinde de bedene sahip çıkma, özerklik mücadelesi olduğu görüşü savunulmaktadır. Öte yandan, ergenlik döneminde içe yönelim bozuklukları (ör, depresyon, kaygı bozuklukları) daha çok kızlarda görülür. Bu bozuklukların bir belirtisi olan değersizlik duyguları, kendilik değerinde düşme de ergende kendi bedenine yönelen öfkeyi bir ölçüde açıklamaktadır. Erken çocukluk döneminde babasıyla özdeşim kurmak adına annesinden duygusal yatırımı erken yaşta çekmek zorunda kalan erkek çoğun aksine, kız çocuğun annesinden ayrılması daha zor ve sancılı bir süreç olabilir. Bu ayrışma zorluğunun da kızlarda özellikle ergenlik yıllarında daha fazla sorun yaşanması ile ilişkili olduğu da savunulmaktadır (Perl, 1999).

Bazı durumlarda bedene yönelen öfke ergenin özdeşim nesnelerine yönelen öfkesinin bir göstergesi olduğu da ifade edilebilir (Schonert-Reich ve Offer, 1992). Örneğin kendi ebeveyni ile belirgin çatışma yaşayan, ebeveynini olumsuz olarak değerlendiren, ona benzemek istemeyen ergen kendinde ebeveynine benzeyen özelliklere karşı direnir ve bu özellikleri kendinde gördükçe kendine karşı da öfkesi artar. İlginç bir şekilde, bu kurama uygun şekilde genellikle kendine zarar verme davranışı özellikle ebeveyni tarafından kendine yönelmiş bir öfke dışavurumu olarak algılanır. Bu algılama sonucunda verdiği tepki de böylelikle bu davranışın pekişmesine yardımcı olur. Benzer şekilde, terapi sürecinde ergenin kendine zarar verme davranışı göstermesi, terapistte de kendisine yönelmiş bir öfke duygusunun oluşmasına yol açmaktadır.

Kendine zarar verme davranışı olan ergene nasıl davranılmalıdır?

Kişinin kendine zarar verme davranışı fiziksel ve ruhsal sağlığını bizzat kendisi tarafından bozacak davranışların hemen her birini içerebilir. Sağlığını koruyacak önlemleri ihmal etmek de bu kapsamda değerlendirilebilir. Kendine zarar verme davranışının en son noktası tamamlanmış intiharlardır. Örneğin, kolları jiletle çizme, duvara yumruk atma, kafa atma, bedenin çeşitli yerlerine yara açma gibi davranışlar ergenlerde sık görülen kendine zarar verme davranışları arasındadır. Davranış sorunları, kişilik bozuklukları ve madde kullanımı olan ergenlerde kendini kesme riski yüksektir. Sıkıntı yaratan duygularla baş etmede ve yaşadığı sorunları çözmede zorluk çeken ergenlerde kendini kesme davranışı sık gözlenir. Çocuğun ailesi ya da arkadaşları tarafından reddedilmesi, korkması, utanması, kendini yalnız hissetmesi ve panik olması kendini kesmeyi artıran etmenlerdir. Öfke ya da incinme gibi olumsuz duygular kendini kesmede önemli derecede rol oynar. Bedende kalıcı değişiklikler yapmak (ör, dövme yaptırmak, piercing için delik açmak) bazı kuramlara ve yazarlara göre kendine zarar verme davranışı içinde ele alınsa da, fiziksel sağlığı tehdit etmediği ölçüde bu davranışları sorun davranışı olarak görmemek de mümkündür.

Kendine zarar verme davranışı olan ergenlerin büyük bir kısmı çok zor ikna olurlar ve yaşadıklarından tatmin olmakta çok zorluk çekerler. Hayatın anlamsız olduğu ve yaşanmaya değmez olduğu düşüncesini güçlü bir şekilde hissederler. Aslında pek çok yazar bu duyguların çağın, modern hayatın bir sonucu olduğunu savunmaktadır (Giddens, 1991). Özellikle ergenlik öncesi istediği pek çok şeyi elde etmiş, ya da aksine istediklerinden neredeyse hiçbirine ulaşamamış çocuklarda ergenlik döneminde anlamsızlık, değersizlik ve boşluk duyguları daha fazla görülebilir. Onları uyarmak için oldukça kuvvetli uyaranlara ihtiyaç vardır. Ancak yoğun duygular onları harekete geçirebilir. Bazen depresif duygulardan, boşluk hissinden uzaklaşabilmek için, yoğun uyaranlar yaratabilmek için kriz ve kaos ortamı yaratabilirler. Acı veren duyguların yerine acı veren bir bedeni tercih edebilirler. Örneğin, koluna bir çizik attığında yaşadığı acı ona var olduğunu hissettiriyor, duygusal acısını hafifletiyordur.

Kendine zarar verme davranışı olan ergenlere benzer şekilde depresif duygular, boşluk ve anlamsızlık hissi yaşayan ergenler farklı tutumlar da geliştirebilirler. Örneğin, yeme bozuklukları, kumara aşırı düşkünlük, riskli sporlara aşırı ilgi ve adrenalin tutkusu, internet bağımlılığı, suça karışma, vb. pek çok davranışın temelinde bu duygular ortaya çıkabilir. Bu tür davranışların sonucunda da olumsuz tepkiler ve beğenilmeme kaçınılmaz olur. Aslında en çok kabullenilme, sevilme, değer verilme ve başarı hissine ihtiyaç duydukları halde tam tersini elde ederler ve bu kısır döngü bazen intiharla, ya da ciddi suç eylemleriyle sonuçlanabilir. Kimlik gelişimi sırasında kimlik bunalımı sorunları yaşayan ergenler de benzer davranışları sergilerler. Kendine zarar verme davranışı aynı zamanda kimlik krizinin de bir göstergesidir. Zaman içinde sürekli olumsuz tepki alan bu ergenler sanki erişkinleri test etmek istermişçesine aksi davranışlarda bulunurlar. Diğer bireylerde oldukça kışkırtıcı ve rahatsız edici bir algı yaratırlar. Kendine zarar verme davranışı bir kimlik arayışı göstergesi, bir kişilik patolojisi belirtisi olabildiği gibi, dönemsel bir depresyonun geçici bir belirtisi, daha önce yaşanan bir travmatik deneyimin sonucu, madde kullanımı ile tetiklenen bir davranış ya da takıntı bozukluğu olan bir bireyin takıntısal bir davranışı da olabilir. Ne olursa olsun genelde kendilik değeri düşük bireylerde gözlenir. Kendilik değerini düşüren en önemli etkenlerden birinin de aile içi çatışmalar ve özdeşim sorunları olduğu düşünülürse, kendine zarar verme davranışı olan ergenlerin ailelerinde psikososyal sorunlara daha fazla rastlamak beklenen bir bulgudur. Bu nedenle bu ergenlere yaklaşımda ergenin ailesi de incelenmeli ve tedavi sürecinin bir parçası olabilmelidir.

Ergen kızlarda kendine zarar verme davranışı erkeklere oranla daha sık gözlenir. Özellikle ülkemizde özellikle genç kızlarda görülen “çok sayıda ilaç içme davranışı” çoğu zaman kendine zarar verme davranışı olarak kendini gösterir. Klinikte çoğu örnekte de görüldüğü gibi bu davranışlarda ölme arzusu temel belirti değildir. Bu davranışların ergen kızlarda bir tür özerklik çabasının göstergesi olabileceği savunulur. Bazı durumlarda bedene yönelen agresyon ergenin özdeşim nesnelerine yönelen bir agresyonu da ifade edebilir (Schonert-Reich ve Offer, 1992).

Özellikle ergenlik dönemlerinde bu gençlerin aradığı ve ihtiyaç duyduğu kişi onlara gerçekten değer veren, onlarla çatışmaktansa onları anlamaya çalışan, sabırlı ve tatlı sert, tutarlı davranan, kendi davranışlarıyla da onlara örnek olabilecek kişidir. Bu çocuklara psikiyatrik yaklaşımda kilit kavram kendilik değerinin tamiridir. Bu davranışları ortaya çıkaran ya da eşlik eden psikiyatrik sorunlara (örneğin, depresyon, dürtü kontrol bozuklukları) yönelik ilaç tedavileri de sıklıkla kullanılır.

Tedavi sürecinde üzerine gidilmesi gereken etkenlerden bir diğeri de sosyal damgalamadır. Bu ergenler çok kısa zamanda aileleri, arkadaşları, öğretmenleri ve yakın çevreleri tarafından damgalanmaktadırlar. Hatta psikologlar ve psikiyatristler de kişilik bozukluğu tanısını koyarken bazen aceleci davranırlar. Bu damgalama ergende bazen geri dönüşü olmayan bir yolda olduğu düşüncesini yaratır. Zaten ne yaparsa yapsın artık insanların sevgisini ve güvenini kaybetmiş hissedebilir ve öğrenilmiş bir çaresizlik duygusu gelişebilir. Damgalama nedeniyle sosyal olanakları kısıtlanabilir, arkadaşları uzaklaşabilir, haksız yere suçlanabilir ve bu nedenle daha yapıcı ve olumlu bir davranış örüntüsü geliştirmesi daha da zorlaşır. Özgüveni daha da zedelenen ergen kendine zarar verme davranışına daha çok yönelir. Bazen bu davranış sayesinde geçici bir süre rahatlama yaşadığından bu yöntemi sıkıntı duyduğu hemen her zaman uygulamaya başlayabilir. Bir tür takıntılı (kompulsif) rahatlama aracı olarak sürekli pekişebilir. Davranış arttıkça da damgalama ve dışlanma daha da artar.

Değişimi, olumlu gelişmeyi sağlamak için ergenin değişime ve kendine inanması gerekir. Ergenlik yıllarında özellikle kimlik gelişiminde sorunlar yaşayan ergenlerin çevresel tepkilere oldukça hassas olduğu düşünülürse, değişime inanmaları için öncelikle çevresindekilerin değişime inanması gerekli olur. Kendine zarar verme davranışı olan ergendeki keder, utanç, korku, değersizlik, öfke gibi olumsuz duyguların yapıcı bir yönde kullanılması gerekli olur. Ergen bu olumsuz duygularla yüzleştikçe değişime karşı daha fazla motivasyon sağlayabilir. Öncelikle özgüveni arttıran girişimlerle ve duyguların şiddetini azaltan uygulamalarla ergene değişim için uygun ortam sağlanmaya çalışılır. Daha sonra bireysel terapi sürecinde duyguların kaynağı ve sonuçları derinlemesine incelenir ve duyguları tetikleyen, körükleyen ve sürmesini sağlayan etkenlerin azaltılması için eylem planı hazırlanır. Bu eylemlerde de zaman zaman başarısızlıklar olması kaçınılmaz olduğundan, gencin zaman zaman olumsuz duygulara geri dönmesi, tedaviye direnç geliştirmesi de doğaldır. Tedavi ekibi gençle aynı taraftadır ve ortak düşman olumsuz duygulardır.

Ergen kendini kesme tehdidinde bulunursa şu noktalara dikkat edebilirsiniz:

  • Bu durumda telaşa kapılmayın. Siz telaşa kapılmaz sakin kalırsanız o da sakinleşecektir. Telaşa kapılmanız kendisini kesmesine neden olabilir.

  • “Kendini kesme, yap ya da yapma” demek herhangi bir yarar getirmez. “Kesip kesmemeye sen karar ver” diyerek kararı ona bırakmak yerinde olacaktır.

  • “Kendini kesmenin sonucunda ne olacağını sen benden daha iyi biliyorsun. Bu yaptığının sonuçları neye yarayacak?”denebilir.

    Kesme anında yapılması gerekenler arasında şunlar sayılabilir:

  • Çocuğun etrafını güvenli bir hale getirin. El altında kesici bir alet bulundurmayın.

  • Kesikler ciddi olsun ya da olmasın pansuman yapılmalıdır.

  • Kan kaybı fazla ise doktora sevk edilmelidir.

  • Bu tür davranışları olan bir genç mutlaka psikiyatr takibine alınmalıdır.

    Kendini kesme davranışı gösteren bir ergene bu davranışı durdurmasına yönelik şu noktalar hatırlatılabilir:

  • Kendini kesme davranışını tetikleyen, kolaylaştıran etkenlerin (ör, evde yalnız kalma, aile içi tartışma yaşama, alkol kullanımı, vb.) farkına varmaya çalış.

  • Mümkün olduğunca kesme davranışını tetikleyen, kolaylaştıran etkenleri durdurmaya çalış (ör, alkol alma, çatışmalardan olabildiğince uzak dur, vb.).

  • Kesme isteği geldiğinde aklından geçen duygu ve düşüncelerin farkına varmaya çalış. Mümkünse not al ve bir süre bekle. Bir süre sonra okuduğunda bu duyguların ve düşüncelerin bir kısmı anlamsız ve önemsiz gelebilir.

  • Kesme davranışı yerine, kendini rahatlatabilecek farklı seçenekler yaratmaya çalış (ör, koşmak, banyo yapmak, kum torbasını dövmek, vb.)

  • Güvendiğin bir arkadaşınla bu dürtülerini paylaşabilirsin. Onun yardımı seni bu davranıştan uzak tutabilir.

  • Duygularını ifade etme becerilerini geliştirmelisin. Resim, müzik, edebiyat gibi alanlar duygu ifadesini çok daha verimli ve işlevsel şekilde yansıtmanda yardımcı olur. Gerekirse bu konularda kursa gidebilir, tekniğini geliştirebilirsin.

  • Psikiyatrik destek almak ve önerilen tedavileri uygulamak konusunda sabırlı ve istekli olmaya çalış. Tedavi sırasında hoşuna giden ve gitmeyen durumları mutlaka paylaş ve çözüm ara.

    KAYNAKLAR

    Bratter TE, Sinsheimer L, Kaufman DS, Alter JS (2008 ) Residental treatment for gifted and self-desructive adolescents. Adolescent Psychiatry

    Giddens A (1991), Modernity and Self Identity. Stanford, Ca: stanford university Press.

    Perl E (1999) Snatching defeat from the jaws of success: Self-destructive behavior as an expression of autonomy in young women. Adolescent Psychiatry

    Schonert-Reichl KA, Offer D (1992), Gender differences in adolescent symptoms. In: Advances in Clinical Child Psychology, ed. B. B. Lahey & A. E. Kazdin. New York: Plenum Press, pp. 27-60. Spezzano, C. (1993), Affect in Psychoanalysis. Hillsdale, NJ: The Analytic Press.


    Dr. Koray Karabekiroğlu


  • En iyi 1024x768 çözünürlükte görüntülenir... Türkçe Anasayfa English Home Page
    Bu sitede yer alan yazıların her türlü yayın hakkı Dr. Koray Karabekiroğlu'na ait olup; kendisinden Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre yazılı izin alınmadan söz konusu yazıların herhangi bir bölümü veya tamamı iktibas edilemez veya herhangi bir usul ile çoğaltılamaz. Kaynak göstermek ve bilimsel kurallara riayet edilmek kaydı ile alıntı yapılması mümkündür.

    Çocuk ve Hayat üzerine her şey için tıklayın

    Web sitesi: Koray Karabekiroglu